Bölüm 24: Titanlar'ın Dönüşü

44 7 70
                                    

"Tüm bu yıldızlar senin hatırına parlıyor Prenses. Tabi sana aşığım."


"Güçlü kılıç bir taşıyan asker gelecek. Şehrinizi yerle bir edecek. Oh lei, oh lai, oh Lord. Oh lei, oh lai, oh lei, oh Lord. Şehrinizi yerle bir edecek. Oh lei, oh lai, oh Lord."

Ayaklarımı güneşin altın rengine bulanmış ılık denizde sallandırırken gülümsedim ve yeniden dünyaya gelişimde öğrendiğim şarkıyı söylemeye devam ettim.

"Sözü silah olan bir şair gelecek. Seni diliyle öldürecek. Oh lei, oh lai, oh Lord. Oh lei, oh lai, oh lei, oh Lord. Seni diliyle öldürecek. Oh lei, oh lai, oh Lord."

Rıhtımın tahtasına sırtımı kapatırken gülümsedim ve gözlerimi kapattım. Kollarımı iki yana aşarken şarkıya devam ediyordum.

"Alnı diken içinde olan bir hükümdar gelecek. David'in oğlu gibi yağa bulanmış. Oh lei, oh lai, oh Lord. Oh lei, oh lai, oh lei, oh Lord. David'in oğlu gibi yağa bulanmış. Oh lei, oh lai, oh Lord. Oh lei, oh lai, oh lei, oh Lord."

Kulağıma ilişen arp sesi ile gözlerimi yavaşça aralarken şarkıya durduğum yerden devam eden arkamdaki sese odaklanmıştım.

"O senin şehrini yerle bir edecek. Oh lei, oh lai, ohh!"

Genç bir erkek elindeki altın arpı ile arkama oturmuş parmaklarını teller üzerinde gezdiriyordu. Esmer uzun saçlarını bir taç ile arkaya atmış sıcak hissettiren gülümsemesiyle arp telleri üzerinde gezinmeye devam ediyordu. Daha sonrasında devam etmemi istercesine kafasıyla işaret verince onun gülümsemesine karşılık olarak şarkının son kısmına giriş yapmıştım.

"Oh lei, oh lai, oh lei, oh lai, oh
Oh lei, oh lai, oh lei, oh lai, oh
Oh lei, oh lai, oh lei, oh lai, oh lei, oh lai, oh lei, oh lai, oh"

Şarkıyı nazik bir şekilde bitirirken bakışlarını benden çekmiş ve ufuk çizgisine doğru bakmıştı.

"Umarım işler istediğiniz gibi gidiyordur." dediğinde ne dediğini anlamıyormuşçasına kaşlarımı kaldırıp ona bakarken gülümsemiş ve bakışlarını benimle buluşturmuştu.

"Ne yapmaya çalıştığınızı biliyorum. Size yardımcı olmak isterdim ama maalesef kendimi ve sevgilimi bir daha senin uğruna savaşa sokamam Prenses üzgünüm." dediğinde karşımdaki kişinin kim olduğunu anlamıştım. Ellerimden destek alarak vücudumu ona döndürürken "Patroklos?" diyerek onun kimliğini doğrulamaya çalıştığımda gülümsemiş ve kafasını aşağı yukarı sallamıştı. Başına gelen şeyleri çok sonra Sparta'ya döndüğümde duymuştum. Pişmanlığını yaşadığım onlarca şeyden biriydi sadece. Yine de pişmanlıklarımdan biri ile karşı karşıya kalınca ne yapacağımı bilememiş ve gözlerimi kaçırarak başımı öne eğmiştim.

"Ah, Helen lütfen saçmalama. Benim karşımda boyun eğen ilk kutsal varlıksın." Diyerek gülmüş ve yanıma yaklaşmıştı. Güven verici bir şekilde elini omzuma koyduğunda bakışlarımı ona çıkarmıştım.

Ona utangaç bir gülüş sunarken o güçlü bir şekilde kahkaha atmış ve "Sen cidden ben gibisin. Buralara ait değilsin." Dediğinde onun gibi ben kıkırdamaya başlamıştım.

"Her şey için üzgünüm. Benden dolayı yaşadığınız her şey için çok üzgünüm."

"Senin suçun değildi Helen. Zeus'a kahraman lazımdı. İnsanlara bir efsane lazımdı. Biz de bu tiyatroda yalnızca iki aktördük. Sen de başka bir efsanenin aktrisisin unuttun mu?"

Kafamı iki yana sallarken "Tethys neden kaçak titanın yanında Olympos dağına tırmanıyor?" sorusuyla bakışlarımı hızla Patroklos'un yanında yer edinen sarışın adama çevirdim. Patroklos'a göre daha iri, beyaz tenli ve sarışın olan adam hakkındaki tahminlerimi, Patroklos'un ayaklanmasıyla onaylamıştım. Akhilleus mavi gözlerini benim maviliklerime dikmişken onun acımasız bakışları ile irkilmeden edememiştim.

HELENEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin