"Kalbinde hissettiğin dokunuşlardan nasıl kaçabilirsin ki? Ruhum onun dokunuşlarıyla sarmalanmışken yapamıyorum. Beynim iyileşiyor belki ama ruhum hala bana değen ruhu arıyor delice."
"Helen."
Uzaklardan gelen seslenişle göz kapaklarımı başka bir karanlığa aralamıştım. Burnuma dolan kitap kokusu ve gözlerimin dibindeki harflerden anladığım kadarıyla yüzümün üzerine düşen kitapla uyuyakalmış olmalıydım.
Aniden çekilen perde sesiyle ayaklanmak istemişsem de sahip olduğum yorgunlukla kitabı yüzümden çekmeye dahi üşenmiş, tekrardan kapamıştım gözlerimi.
Perde açılmış mıydı yoksa kapanmış mıydı bilmiyordum ama adımı seslenen Mark'ın sesi adını henüz öğrenemediğim yeni oda arkadaşımın sesiyle kesilmişti.
"Hey, bırak uyusun." demişti kısık bir ses tonuyla. Mark ise "Kahvaltı yapması gerek. Bu onun için önemli." diye yanıtlamıştı onu. Bana doğru yaklaşan adım sesleri yeni adamın tekrardan konuşmasıyla durmuştu.
"Uyku da önemli. Tüm gece uyumadı. Bırak uyusun. Kahvaltısını buraya getiremez miyiz?"
Söylediği şeyle hafif aralamıştım gözlerimi. Göremeyeceğimi bilsem de emin olmak istemiştim. Beni düşünüyormuş gibi konuşan bu ses yeni oda arkadaşıma mı ait bilmek istemiştim.
Mark benim de duyabileceğim seslilikte derin bir nefes almış, "Neden uyumadı ki? Yanıma da gelmedi hiç. Yoksa rahatsız mı ettin onu?" diye yükselmişti. Adını bilmediğim oda arkadaşım ise onun aksine oldukça kısık bir tonda "Ben gidip kahvaltısını getiririm." demiş ve sanırsam kapıya doğru ilerlemeye başlamıştı.
"Sana izin vermezler. Ben onun için bir şeyler çıkarırım yukarıya."
Az önce konuşulanları göz önünde bulundurursak kapının kapanmasıyla Mark dışarı çıkmış, oda arkadaşım da içeride kalmış olmalıydı. Etrafta olan biteni anlamak için göz kapaklarımın ağırlığına rağmen gözlerimi inatla açık tutmaya çalışıyordum.
Tekrardan duyduğum perde sesi ve yanıma yaklaşan adımlar sonucunda ince uzun parmaklar yüzümdeki kitabı kavramış ardından yüzümü aydınlığa kavuşturarak kaldırmıştı kitabı. Uykulu gözlerle ona bakarken onun da gözlerinin kızarmış olduğunu görmüştüm.
"Seni uyandırdı değil mi? Hadi biraz daha dinlen." demiş ve boşta kalan eliyle üzerimdeki pikeyi boğazıma kadar örtmüştü. Gelen mayışma hissiyle yerimde kıpırdanmış, kapanan gözlerimi inatla açıp tekrardan gözlerine bakmıştım.
"Sen, ağladın mı?"
Kaşları hafifçe çatılırken kafasını iki yana sallamış "Hayır." demişti. Uykusuzluktan yanan gözlerimi kapatıp bir müddet dinlendirdikten sonra tekrardan açmış ardından zar zor bir elimi pikenin dışarısına çıkarmış ve işaret parmağımla gözlerini göstermiştim.
"Beyazların... beyazların al al olmuş. Neden?"
Sorduğum soru karşısında çatılan kaşları gevşemiş ve bana yarım bir gülüş sunmuştu.
"O allığı gözlerime sen sürmüş olabilir misin acaba?"
Sorduğu soruyla bu sefer kaşlarını çatan ben olmuştum. Üzerimdeki pikeyi hafifçe göğsümden aşağı itmiş ve "Ben ne yaptım ki?" diye sormuştum.
Gülüşü yüzünde solarken iki gözünü de irice açmış "Sen" demiş bir müddet duraksadıktan sonra "Sen geceyi hatırlamıyor musun?" diyerek tamamlamıştı sorusunu. Kafamı iki yana olumsuz anlamda sallarken dün gece ne olduğunu hatırlamaya çalışmıştım. Gerçekten de beynim bu noktada bana koca bir hiçlikten başka bir şey sunmuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HELENE
Fantasy"Sence bu bina yeterince yüksek mi?" Terasın duvarında korkusuzca ayakları üzerinde duran çocuğun yere bakan gözlerinin aksine bakışlarını gökyüzüne çevirdi kız. "Yıldızlara dokunmak için mi?" Yanında hiçbir şey söylemeden oturan kıza çevirdi gözl...