"Mis gibi kokuyorsun ve bu koku bedenine değil ruhuna ait. Senin mezarlık olarak nitelendirdiğin ruhun bana göre çiçek açıyor Helen."
Perişan bir haldeydim.
Kendimi tanımlayacak tek kelime, tek sıfat perişanlıktı. Bir haftayı geçkindir hastanedeydim ve bu süreçte tonla ilaç kullanmıştım. Uyku denilen şeye dahi ilaçlara sahip olabiliyordum.
İşin beter yanı kullandığım ilaçlar o kadar ağırdı ki kimi zaman bulunduğum yeri, ismimi ve yaşımı unutacak kadar sersemleşebiliyordum.
Evet, sesler duymayı bırakmıştım. Halüsinasyolarım yok olmuş delüzyonlarım büyük oranda azalmıştı. Artık kimse adımı seslenmiyordu. Karşımda bulunan doktor ve yanı başımda duran hasta bakıcının fiziki görünümleri her ne kadar geçmiş halisünasyonlarımın bir parçası oldukları için beni zorlasalar da sonuçta ayıldığımdan bu yana yalnızca benim gördüğüm ve hissettiğim hiçbir olay yaşanmamıştı.
İyileşiyordum. En azından görünen buydu...
"Helen kan değerlerin eskisinden de iyi bir durumda. Fizyolojik olarak neredeyse tam iyileşme gösteriyorsun. Psikolojik olarak da büyük ilerlemeler kaydettin. Bu yüzden kendinle gurur duymalısın. Oldukça güçlü bir kadınsın. Yine de diyetine devam edelim ve ilaç dozunu bir müddet daha sabit tutalım."
Karşımdaki doktorun dediklerine sahte bir şekilde gülüp kafamı sallarken tek düşünebildiğim buradan ne zaman çıkacağımdı.
"Sizce ne zaman dış dünya benim için güvenilir bir hale gelir?" diye sorduğumda Doktor Santos bu sorunun gerçek yüzünün 'ne zaman bu lanet yerden defolup gidebilirim' demek olduğunu anlamışçasına gülmüş "İlaç tedavin iyi gidiyor. Pozitif semptomlarında azalış, hatta yok oluş gözlemledik. Fakat ömrünün sonuna kadar bu ilaçları kullanamazsın. Ayrıca fark etmeden seni etkilen negatif semptomlar da bulunuyor. Onlar üzerinde teropatik çalışmalıyız." demişti.
Haklıydı. İlaçlar beni resmen ölü bir insana dönüştürmüşlerdi. Yanıma sık sık uğrayıp beni eğlendirmeye çalışan insanlar olmasa ruhumu çoktan kaybetmiş olacağının bilincindeydim. Üstelik kullandığım ilaçlardan bazıları var olan kalp ağrımı tetiklediği için geceleri oldukça sancılı saatler geçirdiğim zamanlar olmuştu.
"Bu yüzden bir süre sonra ilaç dozunu azaltıp terapi seanslarımızı arttıracağız. Bu sistemi düzene oturttuğumuzda ise özgürce hayatına devam edebilirsin."
Dediği şeyle kafamı olumlu anlamda sallamış ve ayağa kalkmıştım. Doktora teşekkür ettikten sonra masaya tutunup yürümeye çalışmıştım ki bu esnada hasta bakıcı Mark yeni yeni düzelen ayağım bana yeniden sorun çıkarmasın diye koluma girmiş ve odadan çıkmama yardım etmişti.
Doktor Santos beni geçiştiriyordu. Bunun farkındaydım. Çünkü bu kadar çabuk iyileşme göstermemi ne ben ne de o bekliyordu. Semptomlar çocukluğumdaki düzeninde seğirmiyorlardı ve ani bir kesik ile kendilerini yok etmişlerdi. Bu durum herkeste olduğu gibi doktorda da fazlasıyla soru işareti yaratmıştı. Ayrıca ani kesilen halisünasyonlarımın ani bir şekilde tekrardan başlamasından korktuğu için de beni henüz hastaneden çıkartmak istemiyordu.
Tüm bunların yanında geçen sefer yaşadığım gibi şimdi de kesin bir tanıya sahip olamamıştım. Şizofreni olduğumu düşünmüşlerdi ama sonrasında psikoz ve duygusal bozukluğum dışında bilişsel olarak bir bozukluğa rastlamadıkları için bu ihtimali göz ardı etmişlerdi. Şizoid kişilik bozukluğu bir diğer muhtemel tanıydı. Travmadan kaçıp (hangi travmadan bahsettikleri hakkında bir fikrim olmasa da) kendime yeni büyülü karakterler ve olağanüstü olaylar yaratmam bu tanıyı daha muhtemel kılıyordu onlar için fakat bu rahatsızlıkta da kriterlere uymadığım pek çok nokta bulunuyordu. Şu an için temelinde yatan sebebi tam olarak tespit edemeseler de psikoz dahilinde araştırmalara devam ediyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HELENE
Fantasia"Sence bu bina yeterince yüksek mi?" Terasın duvarında korkusuzca ayakları üzerinde duran çocuğun yere bakan gözlerinin aksine bakışlarını gökyüzüne çevirdi kız. "Yıldızlara dokunmak için mi?" Yanında hiçbir şey söylemeden oturan kıza çevirdi gözl...