yirmi dört mart salı. saat öğleden sonra beşi on iki geçiyorken öğrenmiştim chanyeol'un işitme engelli olduğunu.
boğazımı temizleyerek dikkatleri üzerime çektim fakat asla chanyeol'e bakamadım, büyük çok ama çok büyük bir utanç duyuyordum.
"siparişlerinizi alabilir miyim"
kyungsoo, jongin, junmyeon hyung tanıdığım diğer üç kişiydi.
"aa baekhyun sen burada mı çalışıyorsun"
başımı salladım,
"evet hyung haftada iki gün geliyorum öyle"
junmyeon hyung masadakilere döndü,
"baekhyun benim bir alt dönemim, çok zeki biri. henüz birinci sınıf olmasına rağmen benimle ortak aldığı ders var bu dönem.
baekhyun arkadaşlarımı tanıyor musun"
kyungsoo gülümseyerek selam verdi,
"baekhyun kader ne çok karşılaştırıyor bizi. jun, baekhyun beni jongin ve chanyeol'u tanıyor."
junmyeon hyung başını salladı,
"o halde diğerlerini tanıtayım; yixing değişim öğrencisi minseok ile ikisi ingiliz edebiyatı okuyorlar. kyungsoo ve jongin zaten bildiğin gibi matematik. chanyeol de resim. biz hepimiz aynı anasınıfındaydık. o günden beri de ayrılmadık."
kyungsoo boğazını temizleyerek utançla yüzüme baktı, sanırım bölüm konusundaki yalanı ortaya çıktığı içindi bu utancı.
"baekh-"
elimi kaldırarak devam etmesini engelledim,
"sorun yok kyungsoo, sorgulamayacağım bu meseleyi. o halde size çöreklerden ve kurabiyelerden getireyim ve birer kahve. olur mu"
hepsi onayladığında chanyeol'e bakmadan arkamı döndüm ve iki tabak çörek ve kurabiye hazırladım. tepsiye yerleştirdiğim tabakları masanın ortasına bıraktıktan sonra bu kez de kahveleri tepsiye dizerek her birinin önüne bıraktım.
"afiyet olsun, bir şey isterseniz seslenirsiniz."
tezgahın arkasına geçerek jongdae'yi yanıma çağırdım.
kalbim ağzımda atıyordu.
"jongdae sebebini öğrendim, chanyeol'un neden cevap vermediğini artık öğrendim."
ellerim titriyordu... jongdae ellerimi tutarak beni tabureye oturttuğunda artık kimse tarafından görünmüyordum.
"ne oldu anlat ama önce sakin ol lütfen baek, beni korkutuyorsun."
derin birkaç nefes aldım, verdim. en sonunda durumu açıkladım,
"chanyeol... işitme engelliymiş."
jongdae birkaç saniye yüzüme baktı ardından ellerini ağzına kapatarak gözlerini büyüttü.
"bunca zaman çocuğun hakkında yanlış ithamlarda bulunarak önyargılı mı davrandık yani"
üzüntüyle başımı salladım,
"maalesef öyleymiş, ne yapacağım ben dae. kendimi affettirmem lazım. yüzüne bile bakamadım az önce utancımdan."
jongdae omzuma sardığı koluyla sırtımı sıvazladı,
"bir çaresini bulacağız baek üzülme."
yirmi beş mart çarşamba, bir gün önce olan her şeyi henüz saat sabahın sekizi olmamışken sehun'a anlattık.
sehun da bizim gibi pişmanlık ile dolmuştu, bu önyargı hepimizi derinden sarsmıştı.
"işaret dili kursuna gitmeye ne dersiniz"
sehun'un önerisiyle jongdae ile ikimiz parlayan gözlerle birbirimize baktık, neden olmasındı ki?
o gün son iki dersi ekerek üniversitenin biraz ilerisindeki kursa görüşmeye gittik. kayıt işlemlerini cüzi bir miktar ile hallettiğimizde üçümüz de oldukça heyecanlıydık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sound of colors | chanbaek
Fanfiction[TAMAMLANDI] merhaba ben byun baekhyun ! kendimi kısaca tanıtmam gerekirse, sinestezik bir bireyim ve bu da; ruhunda duyduğum müziğin ve parmak uçlarındaki renklerin en güzel sahibi ile olan hikayem. park chanyeol ile byun baekhyun'un hikayesine h...
