yirmi bir haziran pazar öğleden sonra, chanyeol ile gülerek geldiğimiz kafenin henüz kapısında, chanyeol'un dolan gözlerine zıt çatılan kaşları ömrüm boyunca unutamayacağım bir manzaraydı.
yesung hyungun bir erkekle kafenin ortasında öpüşmesini anbean izleyen chanyeol, çantasının sapına sıkıca sardığı iki eliyle arkasını dönüp büyük adımlarla uzaklaşmaya başlayınca peşinden gittim hemen.
"chanyeol" diye sesleniyordum sanki duyuyor gibi...
uzun bacakları ile attığı büyük adımlara ancak koşarak yetişebilmiş, kolundan tutarak nefeslenmiştim.
kaşları öyle bir çatıktı ki, her an bana patlayabilirdi.
"chanyeol, her nereye gidiyorsan ben de geleyim seninle. bu durumda seni tek başına bırakmak istemiyorum."
omuz silkti,
"kafa dinlemek istiyorum"
tanrım... sanki başını şişirecektim...
"sessizce dururum yanında, hmm?"
derin bir iç çekti,
"baekhyun. sevdiğim çocuğun biriyle öpüştüğünü gördüm az önce. ve muhtemelen onun için ağlayacağım. buna mı şahit olmak istiyorsun? yanında başka biri için ağlamamı mı izleyeceksin?"
anında dolmuştu gözlerim. onu ne denli sevdiğimi hiç anlamıyordu.
"eğer bana ihtiyacın varsa, durumun eğrisine doğrusuna bakmadan yanında olurum chanyeol. bunu artık kabullen."
yenilgiyle düşürdü omuzlarını,
"resim atölyeme gideceğim."
birkaç adım atıp önüne geçtim, ardından chanyeol'e döndüm.
"gideceğiz"
sessizce yürüdüğümüz yol boyunca chanyeol daha az öfkeli görünüyordu artık ve resim atölyesi, ilk geldiğim güne nazaran daha sade ve düzenliydi.
"şurada önlükler ve boş tuvaller var canın ne istiyorsa yapabilirsin ben arka kısımda kendi başıma kalmak istiyorum. her yarım saatte bir kontrole gelebilirsin."
sıkıntıyla başımı salladım ve chanyeol'un gidişini izledim.
bir süre resim malzemelerini, fırçaları, boyaları inceleyip bazısını kokladım. bir şekilde oyalanarak yirmi dakikayı doldurduğumda, sessiz adımlarla chanyeol'un gittiği yere doğru ilerledim.
önünde neredeyse iki metre uzunluğunda ve oldukça geniş bir tuvale elindeki fırçayla rastgele çizgiler atıyordu.
yaklaşık yarım saat boyunca devam ettiği bu anlamsız çizgilerden oluşan tuvali saat yönünde doksan derece çevirdiğinde hayretle ağzımı açtım.
kafede öpüşen yesung hyung ile diğer erkek olduğu gibi karşımdaydı. yalnızca kırmızının tonlarını kullanmıştı chanyeol bunu yaparken ve sadece anlamsız çizgiler...
oysa, basbayağı oradaydılar işte, bir saat önce bomboş olan beyaz tuvalin üzerindeydiler.
chanyeol karşısındaki resme baktı bir süre, ardından parmaklarını yesung hyungun tuvaldeki yüzüne uzattı.
incitmeye kıyamayan dokunuşları ile sevdi uzunca dakikalar tuvaldeki eski sevgilisinin yüzünü.
omuzları sarsılmaya başladığında anladım, ağlıyordu.
fakat benim neden yüzüm ıslanıyordu?
chanyeol, omuzları sarsıla sarsıla fakat sessiz sessiz ağlarken, dizleri üstüne düştü dayanamayıp.
sessiz çığlıklarını kalbimin derinlerinde duyuyordum. tüm duyguları ise, apaçık karşımdaydı.
tüm oda soluk kahverengi (hüzün), kahverengi (kırılganlık), pas rengi (öfke) ve bataklık yeşili (inançsızlık) rengine bürünmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sound of colors | chanbaek
Fanfiction[TAMAMLANDI] merhaba ben byun baekhyun ! kendimi kısaca tanıtmam gerekirse, sinestezik bir bireyim ve bu da; ruhunda duyduğum müziğin ve parmak uçlarındaki renklerin en güzel sahibi ile olan hikayem. park chanyeol ile byun baekhyun'un hikayesine h...
