(yirmi dokuz ağustos cuma gününden devam)
kollarında uyuyakaldığım adam; aylardır sevdiğim, fakat bir aydır sevgisine inanmadığım için konuşmadığım, gördüğüm renkler ile sonunda inanıp bedenimi ve ruhumu teslim ettiğim güzel adam, saçlarımı okşuyordu hâlâ. uykuya dalmak üzere olduğum dakikalardan beri üstelik.
gözlerimi araladığımda gülümsedi en ışıltılı haliyle.
"iyi misin, canın acımıyor değil mi"
başımı iki yana sallayıp kucağında oturur pozisyona geldim,
"biraz konuşalım mı"bakışlarından geçen endişe kırıntılarını gördüm anbean. yine de, kollarını belime sarıp oturuşunu düzeltti.
"bana ilk itiraf ettiğin gün neden sana inanmadım biliyor musun?"
olumsuz anlamda başını salladığında çenesinden öptüm.
"yoora noonaya bunu anlattım. senin de bilmeye hakkın olduğunu düşünüyorum. biliyorsun sinestezi sebebiyle duygularını renklerle görebiliyorum. sende hep gördüğüm renk kırmızının üç farklı tonuydu. ki, senden önce ben kırmızıya hiçbir zaman bakamazdım ama sendeki kırmızı beni rahatsız etmiyor aksine rahatlatıyordu. zaten bu yüzden dikkatimi çekmiştin ilk başta. her neyse... seni değişik duygu renklerinde gördüğüm zamanlar oldu. ama bana itirafta bulunurken hiçbir duyguda değişim olmadı. oysa olması gerekmez miydi? heyecan, inanç, ümit ya da ümitsizlik, beklenti, utanç vesaire vesaire mutlaka bir şey görebilmeliydim. ama göremedim. duygularının renklerini geçtim, gözlerinde bile göremedim chanyeol. ben, varlığına inanmadığım bir şeye inanmış gibi yapamazdım."
derin bir iç çekip başını omzuma yasladığında konuşmama ara verdim. bir süre sonra başını kaldırıp yanıt verdi,
"sana itirafım, aydınlanma anı gibi bir şeydi. yani, aslında bir süredir hissettiğim fakat o anda farkına vardığım ve kendi kendime seslice söylüyormuşum gibi bir itiraftı. inanmamakta o kadar haklısın ki. ve ben bu ihtimali hiç düşünmedim, düşünemedim. özür dilerim, seni kırdım incittim."
ellerimi iki yana sallayarak itiraz ettim,
"ben de açıklamadım kendimi o sıra sana. özür dileme o yüzden. bugün evde çok bunalıp çıktım dışarı ve aklımda buraya gelmek yoktu. ama ayaklarım beni buraya getirdi. iyi ki de gelmişim. senin duygularını bugün ilk kez gördüm. bana sunduğun o rengarenk duygularını gördüğüm için çok mutluyum. seni sevdiğim için, beni sevdiğin için, çok ama çok mutluyum."dudaklarımın üstüne birkaç minik öpücük kondurdu,
"konuşalım dediğinde açıkçası olumsuz şeyler söylemenden çok endişelendim. seni çok seviyorum baekhyun, gerçekten en derin duygularımla ifade ediyorum bunu."ben de birkaç öpücüğü bahşettim dudaklarına,
"biliyorum, görüyorum sevgini. sevgilim."kısa bir süre gözlerini yüzümde gezdirdi, ardından gülerek başını boynuma yaslayıp sıkıca sarıldı. ara ara boynuma kondurduğu öpücükler kıkırdamama sebep oluyordu.
"bugün ne çok keşke dedim bir bilsen. sevişirken duyamadığım inlemelerin, az önce söylediğin sevgilim kelimesi, kollarımın arasında kıkırdayışın... tanrı neden beni böyle yarattı, neden bu mükemmelliklerden beni mahrum bırakıyor bilmiyorum. sanırım önceki hayatımda seni çok üzmüş olmalıyım ki böyle cezalandırılıyorum. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sound of colors | chanbaek
Fanfiction[TAMAMLANDI] merhaba ben byun baekhyun ! kendimi kısaca tanıtmam gerekirse, sinestezik bir bireyim ve bu da; ruhunda duyduğum müziğin ve parmak uçlarındaki renklerin en güzel sahibi ile olan hikayem. park chanyeol ile byun baekhyun'un hikayesine h...