22-final

541 51 122
                                    

üniversite son sınıf öğrencisi olduğuma hâlâ inanamıyordum. lisede jongdae ve sehun'dan başka arkadaşım yoktu ve üçümüz de aynı üniversite ve bölümü hedefleyerek bu arkadaşlığı bir adım ileriye taşımıştık, birlikte bir sürü anımız olmuştu. arkadaşlarım ve ailemden oluşan beş kişilik dünyamda seve seve, güle oynaya yaşarken ummadığım birine takılıp, onu hayatımın tam merkezine yerleştireceğimi, onun arkadaşlarını ve ailesini minicik dünyama dahil edeceğimi hiç ama hiç düşünmezdim.
hayatın benim için kurduğu bu oyuna öyle hazırlıksızdım ki, yalpalayıp düştüğüm, emeklemeden koşmaya çalıştığım için çokça dizimi kanattığım anlar olmuştu. yine de, tüm bu olanlara rağmen, her yaramı özenle ve şefkatle öpen bir adamdı.
yüzünde görmeyi çokça sevdiğim o tebessümü ile, daima ışıltılı bakan badem gözleriyle ve utanınca kızaran kulakları ile benim minik devim, can içim, chanyeol'um ömrüm boyunca tanıyacağım en merhamet dolu insandı. yumuşacık kalbi, hassas dokunuşları ile benzersiz biriydi.


"sevgilim"

önümde açık duran not defterini kapatıp chanyeol'e döndüm,
"bir tanem, bitti mi görüşmen"

ekimin sonlarındaydık, staj yaptığım klinikten çıktıktan sonra okula uğramış bahçedeki çardaklarda oturmuş chanyeol'u bekliyordum.

"eğer tamamlayabilirsem bu dönem mezun olabiliyormuşum"

aldığım bu haberle oturduğum yerden kollarımı açarak chanyeol'e gülümsedim, anında kollarım arasına girerek sarıldı sıkıca.

"tebrik ederim sevgilim, o halde seni ilk staj maaşımla yemeğe götürüyorum"

"hımmm ne zaman yatıyor maaşın"

şapşal adam kıkırdayarak sorduğunda boynunu öptüm.
"bugün. hadi gidelim"

oturduğum yerden kalkıp chanyeol'un elinden tutarak çekiştirmeye başladığımda beni durdurdu, üzerimdeki mevsimlik montun önünü kapatıp benim için daima çantasında bulundurduğu boyun şalını özenle doladı.

"şimdi gidebiliriz"

gözlerimi kırpıştırmadan edemedim, çok tatlı bir adamdı.

"biliyor musun, bölüme yeni biri gelmiş. diğerleriyle birlikte derse girmediğim için hiç görmemiştim, bugün tanıştık. yarı amerikalı yarı koreli bir melez. bir gün denk gelirsek sizinle tanıştırmak istiyorum"

chanyeol heyecanla yeni tanıştığı kişiyi anlatırken gülümseyerek dinliyordum, onun bu hallerine aşıktım. her ne olursa olsun, en ufak bir olayı bile mutlaka benimle paylaşıyordu. ve aynı şekilde benim de günümü merak edip, dikkatle dinliyordu.

hocasının söylediklerini ve sınıfta boya tüplerini patlatan birinci sınıfları dakikalar boyunca keyifle anlatırken yürümeyi bıraktım ve parmaklarım üstünde yükselerek chanyeol'un dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum. ellerimi omzuna yerleştirip gözlerinin içine baktım.
"seni çok seviyorum"

kolunu çoktan belime sarmış beni sıkıca tutan sevgilim, burnumu ve dudaklarımı öptü,
"ben de seni çok seviyorum meleğim"

yürüdüğümüz yol boyunca chanyeol anlattı ve ben de bol bol gülümsedim. chanyeol'un sesini duyabildiğim her saniye mücevher kadar değerliydi.

restorana geldiğimizde henüz sakin saatler olması sebebiyle rahatlıkla kendimize yer bulduk.
"içki de içebiliyor muyuz"

chanyeol'un gözlerinden geçen muzır ifadeyi görmesem masumca sorduğuna inanabilirdim. fakat yine haylazlık peşindeydi bu yüzden kahkaha attım.
"yalnızca birer kadehlik hakkımız var. stajyer maaşını gözünde abartma sevgilim, yalnızca birkaç yüz dolar alıyorum"

sound of colors | chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin