/ Duygusuz Kraliçe /

59 19 53
                                    

Ali, yanında oturan, konuşmak istemeyen bu kızla nasıl baş edeceğini bilmiyordu. Dudaklarını kenetlenmiş bakışlarını karşıya dikmişti. Yüzüne bakmayı red ediyordu. Belli ki az önce söylediklerinden dolayı rahatsız hissetmişti kendini. Ona usulca yaklaşmak istiyordu. Ne var ki sözcükleri boğazında kalmıştı. Elif masadan kalkmış, arkasına bile bakmadan cafenin ilerisinde bulunan kitaplığa yürüyordu. Bu kadarını da hak ettiğini düşünmüyordu. Peşinden gidecekti elbette.

Arkasından yürümeye başladı. Sonra onun durakladığını gördü. Elleriyle rastgele kitapları karıştırıyor, önemli bir hazine arıyor gibi acele ediyordu. Ama Ali bir terslik hissetmişti. Elif'in başı hiçte kitaplarla ilgileniyor gibi değildi. Ne göz teması kurmuş ne de başını eğmişti. Öylece duruyordu sadece.

Ali biraz daha yanaşınca Elif o esnada arkasını döndü. Ali bu kadar yakın bir temasın olacağını tahmin etmemişti. Onun döneceğini de hesaba katmamıştı.

Yüzüne bir sonbahar meltemi misali vuran o ipek gibi saçları öfkesini dışarı yansıtıyordu. Sonra gözleri karşılaştı. Şaşkın ve bir o kadar da tedirgin. Güzel kaşları ise çatıktı.

Gözlerindeki öfkeli kıvılcımlara rağmen yüzündeki ifade soğuk bir buz kütlesini andırıyordu. Ondaki bu tezatlık ona çok yakışıyordu. Geri adım atmadı. Aksine ona bir adım daha yaklaştı. Bu adımın Elif'i hiçte memnun etmediğini biliyordu. Kaçacak bir yeri de yoktu. Sırtını biraz kitaplığa dayamış oradan güç almak istiyordu. Şimdi teninin kokusunu alabiliyordu. Hissedebiliyordu. Naif bir kokusu vardı. Doğal ve sade. İçinde parlamayı bekleyen binbir sihirli yıldızların saklandığı bir koku. Ve kabul etmeliydi ki ona yakışıyordu. Gözlerinin içine bakarak söz aldı

"Söyler misin bu sınırlar tam olarak neyi kapsıyordu? Ve ben bu sınırları ağlarsam eğer ne olur?" Aslında o sınırları aşmaya niyeti yoktu. Elif izin vermediği sürece yapmayacaktı. Ama şuan tepkisini merak ediyordu.

Elif'in gözlerinin bir perde gibi kapanıp açıldığını fark etmişti. Bir şeyler söyleyecekti demek ki  ama o cesareti kendinde bulamıyordu.

Elif yutkunmuştu. Onu, sorusundan çok şuan bulunduğu durum zorlamıştı. Vermesi gereken cevabı biliyordu ama o bu kadar yakınken ve kokusu buram buram içine işlerken nasıl yapacaktı bunu?

Aklını başına toplaması için biraz mesafeye ihtiyacı vardı. Çünkü onun bu yakınlığı nefes almasına engel oluyordu. Üstelik gözleri hâla onun gözlerine bakarken bu imkânsızdı. O gözler ona ait değildi. Bakmaması gerekiyordu. Bile bile bir günah işliyordu.

Önce bu karmaşadan kurtulmalıydı. Başını yan tarafa çevirip gözlerini esaretten kurtardı. Bu içini ferahlatmıştı. Gözlerini birkaç saniyeliğine kapatıp direnme gücünün içine dolmasına izin verdi. İşte şimdi hazırdı.

Ona doğru döndü. Kollarını yine birbirine bağlamıştı. Kararlı bir tavır takınmıştı. Burnuna hafifçe dokundu. Bu hareketinin Ali'nin gözlerinde farklı bir kıvılcımı körüklediğinden haberi yoktu. Daha doğrusu o kadar kısa bir andı ki doğru gördüğünden bile emin değildi. Eliyle onu işaret etti.

"Sence de çok belli değil mi? Aramızda bir mesafe olması gerektiğini düşünüyorum nasıl olsa-

"Aramızda?" Elif sözünün kesilmesine mi yoksa yaptığı ahmaklığa mı sinirlensin bilemedi. Doğru. Neden öyle bir kelime kullanmıştı ki? İkisi de birbirine birer yabancıydı ve öyle kalmasını diliyordu.

Ali, Elif'in dudaklarından çıkan o kelime yüzünden kendi kendine kızdığını, lanetler yağdırdığını tahmin ediyordu. Oysa ikisini birlikte anmasına sebep olan bu kelime onun çok hoşuna gitmişti. Gözlerindeki ifadeyi biraz yumuşatmıştı.

AŞK' A Fısılda Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin