/ Senin İçin /

55 16 37
                                    

Elif göz göze geldiği Hazal ile bir süre konuşmadı. Elinde olsa hiç konuşmayacaktı. Ama kaba biri gibi görünmek istemedi.

"Merhaba."

Oldukça mesafeli bir tonda konuşmuştu. Hazal'ın anlamasını umarak söylediği bu kelime hiç beklemediği bir karşılık görmüştü.

"Merhaba. Tekrar karşılaştık. "

Hazal keyifliydi. Mutluydu. Üzerine giydiği sarı elbise kadar kendi de ışık saçıyordu bugün.

Elif onun sesinde bir alaycılık hissetmemişti. Aksine samimi bir üslup kullanmıştı. Utanmasa Hazal'ın, onu gördüğü için memnun olduğunu düşünecekti. Yok daha neler!

"Güzel bir tesadüf oldu. Bizde geziniyorduk. Bir yerde oturmaya ne dersiniz?"

Hazal'ın koluna girmiş olan Sevda'ya bakıyordu şimdi. Kırmızı bir bluz ve beyaz bir pantolon giymişti. Elif onun da sözlerinde kötü bir niyet sezmemişti ama onun daha fazla kalmaya niyeti yoktu. Üstelik Ali olan bu buluşması çok farklı yerlere çekilebilirdi. Bu muhabbetin içine dahil olamazdı.

"Bilemiyorum." O zamana kadar sessiz kalan Ali söz almıştı bu sefer. Şaşkınlığı sesine yansımış biraz tereddütle cevap vermişti.

Elif, hesap sorar bakışlarla ona doğru yöneldi. Evet burada suçu yoktu. Onların buraya geleceğini bilemezdi. Ama sebep olmuştu işte. Sevimli kaşları gerilmişti. Yine onun yüzünden istemediği bir duruma düşmüştü. Kim bilir onların hakkında ne düşüneceklerdi.

"Üzgünüm ama benim gitmem gerek. Babama sözüm var."

Aklına gelen en basit yalan buydu. Aslında yalan da sayılmazdı. Babasına bir sözü vardı gerçekten.

"Öyle mi? Üzüldüm. Başka sefere o zaman. Ama mutlaka görüşelim." diye küçük bir  uyarıda bulunmuştu Sevda. Elif bunu duymamazlıktan geldi. Öyle bir niyeti yoktu.

"İnşallah. Size iyi günler."

Yine de herkesin söylediği gibi umut dolu bir cümle ile veda etmişti onlara. Daha fazla da  uzatmadan geldiği yöne doğru ilerlemeye başladı. Adımları ise ondan daha hızlı koşuyor gibiydi. Olduğundan daha hırslı, kızgın bir şekilde hem de.

Resmen kendi elleriyle yakalanmıştı. Ali ile arasında  onların düşündüğü gibi bir şey yoktu. Ama içlerine bir şüphe tohumu ekilmişti. Kendi eliyle sağlamıştı bunu. Şimdi ne diye hayıflanıyordu?

Üstelik birde babası vardı. Onunla bugün görüşmeliydi. Belki bugün onun gönlünü alabilirdi. Dolmuşa bindiğinde çantasından telefonu çıkardı. Hızlıca babasını aradı. Kısa bir beklemeden sonra karşı taraftan ses geldi.

"Efendim." Bu kadar mı? Başka zaman olsa ona güzel sözcükler söylerdi. Demek ki birileri fazla sinirlenmiş. 

"Alo. Baba. Neredesin sen?"

"Meydandayım. Neden?"

İşte bu. Şükürler olsun. Şansı bu sefer dönmüştü.

"Bende Meydan'a geliyorum. Bekle beni tamam mı? Bugün beraber biraz vakit geçirelim. Söz verdiğim gibi."

Babasının buna sevindiğini görmese de anlayabiliyordu. Onun bu mutluluğu yaşamasına izin verecekti. 

"İyi bekliyorum seni."

Telefonu kapatmıştı. Sonunda güzel bir gün geçirebilecekti. En azından günün kalanı öyle geçecekti. Hava çok sıcaktı bugün ama içinde ılık bir yağmurun serinliği vardı. Huzurluydu.

Meydan Park'ına inince biraz yürüdü. Sonunda babasını bir bankta otururken gördü. Elinde gazete vardı. Birde kalemi olduğuna göre bulmaca çözüyor diye düşündü Elif. Hemen yanına gitmedi. Geriye dönüp arkasından ilerledi. Kollarını babasının boynuna dolayıp yanağından öptü.

AŞK' A Fısılda Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin