Kalkmalıydı. Ayağa kalkmalıydı. Gözyaşlarını silmeliydi. Yok, yapamıyordu. Apartman girişinde oturmuş öylece ağlıyordu. Kalkmaya gücü yoktu ki. Direnemiyordu.Sessizce ağlıyordu oysa çığlıklar atmak istiyordu. Canının acısını biraz olsun dindirmek zorundaydı. Gözlerinden inip çenesinde birleşen bu damlacıklar da ona yardımcı olmak için inatla akıyorlardı.
Neyi kabul etmeliydi şimdi? Hangisi doğruydu? Doğru bir karar var mıydı ki?
Kime göre doğruydu? Ali'nin söylediği o söz aklında dolanıp duruyordu.
Sana göre yanlış gelen hiçbir şeyi kabul etme.
Aklındaki doğru yüreğindeki aşkla büyük bir çelişki içerisindeydi. Bir savaş olacaktı orada. Ama sonuç değişmeyecekti. İki türlü de kaybedecekti.
Neden böyle olmak zorundaydı şimdi? Madem olacaktı Ali neden girmişti hayatına? Sevgiyi, sevmeyi, sevilmeyi neden öğrenmişti? Şimdi acıdan başka ne kalacaktı elinde. Ne?
Düşündükçe vücudunun her bir parçası ayrı ayrı eziliyor, kırılıyordu sanki. Hele ki bu gözyaşları. Artık dinmeliydi. En son ne zaman bu kadar ağladığını hatırlamıyordu bile.
Durdurmalıydı artık. Etrafında ki hareketliliği fark edince ayağa kalktı. İnsanların onu bu halde görmesini istemiyordu. Titreyen elleriyle gözyaşlarını sildi önce. Dağılan saçını topladı. Ağlamaktan iyice kızaran gözlerine ise yapabileceği hiçbir şey yoktu.
Odasında kapanıp bu geceyi sessiz sedasız geçirmek istiyordu. Annesine ya da babasına yakalanmak dilediği son şeydi.
Basamaklardan yukarıya çıktı. Nefesini düzene sokarak yavaş adımlarla ilerledi. Bu sefer asansörü kullanmadı. Belki yürürse, aklı dağılır, kendini daha çabuk toparlardı.
Merdivenler de ona ağır geliyordu oysa. Büyük bir yük vardı sanki üzerinde. Kaldıramamaktan, üstesinden gelememekten korktuğu bir yük.
Ali'ye olanları, düşüncelerini nasıl anlatacaktı şimdi? Buna cesareti var mıydı gerçekten?
Kapının önüne geldiğinde gözlerini kapattı. On beş saniye boyunca açmadı. Gülümsemek gibi bir niyeti yoktu. Daha fazla rol yapmayacaktı. Ama her ihtimale karşı nasıl davranıyorsa öyle davranacaktı. Normali oynayacaktı.
Evde kimsenin olmamasını umarak anahtarla kapıyı açtı. Gizlenerek içeriye geçti ve kapıyı kapattı. Hiç ses yoktu.
"Kimse var mı?" diye seslendi. Cevap yoktu.
Sırtını kapıya yasladı. Elini göğüs kafesine getirdi. Rahatlamıştı. Şimdilik kimseye bir hesap vermeyecekti. Kimse de onu bu halde görmemişti. Hoş fark etseler bile izah edecek kadar güçlü değildi. O kadar ani yaşanmıştı ki her şey.
Şimdi hepsi zihninde tekrar tekrar can buluyordu. Susturmalıydı kendini. Yoksa bu gidişle ne karar vereceğini de bilemeyecekti.
Odasına çekildi. Önce güzel bir duş aldı. Günün yorgunluğunu, stresini üzerinden atmalıydı. Sayısız onca şeyi kısa bir süreliğine de olsa yok ediyor, sen ise sadece o anı yaşıyorsun. Bir şey söylemeye gerek olmuyor. Bir şey duymuyorsun. Görmüyorsun. Huzur ve sessizlik galip geliyor.
Banyodan çıktığında saçlarını kurutmakla uğraşmadı. Doğruca yatağına girdi. Aç değildi. Şuan tek istediği deliksiz bir uykuydu. Uzun zaman geçmeden kızarık olan o gözler kapandı. Direnmedi.
Uyanmadı da. Odasına gelen, onun saçlarını okşayan annesini hiç fark etmedi. Babasının ona izleyişini de görmedi. Onun dünyasında sesler kesilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK' A Fısılda
Ficção GeralBüyük haykırışların sahibidir Sessizlik. Ve benliğini usulca hapsetmiştir. Artık hüküm onundur. Senden geriye sadece ruhunun savrulmuş parçaları ve yüreğinin sağır olan sesi kalmıştır. AŞK ise dillenecekti. Güçlü ve yüksek sesli bir fısıltı olarak...