Elif henüz apartmana girmemişti. Sırtını kapıya dayamış, içindeki heyecanın geçmesini bekliyordu. Elindeki poşeti ise sımsıkı tutuyordu. Az önce yaptığı şeye hâla nasıl cesaret edebildiğini sorguluyordu. Gerçekten aklından ne geçiyordu acaba? Üstelik Ali'yi orada bırakmıştı. Şaşkın, afallamış bir hâldeydi. Görülmeye değer bir manzaraydı.
Ama çok yanılıyordu. Çokta uzakta olmayan bir silüet ona doğru geliyordu. Yavaş ama emin adımları vardı. Sırtını, dayadığı soğuk kapıdan ayırmıştı. Sadece bir gölge vardı. Ama o bu yürüyüşü iyi tanıyordu. Bu Ali'ydi. Ve ona doğru geliyordu. Yutkundu. Şimdi ne yapacaktı? Ne diyecekti? Kendini nasıl savunacaktı?
Gitmek istese de gidememişti. Apartmana girebilirdi aslında. Ama tek bir adım dahi atmadı. Kıpırdamadı. Sadece ona doğru gelen, yaklaştıkça daha çok kaybolan birini görüyordu.
Sonra bir ses duyuldu. Apartmanın kapısı yavaşça açılmıştı. Elif dengesini kaybetse de yere kapaklanmaktan kurtulmuştu. Rezillik diye geçirdi içinden. Utansa mı gülse mi karar verememişti.
"İyi geceler kızım."
Dışarı çıkan komşulardan biriydi. Ahmet amca. Kibar, saygın bir adamdı. Yüzünde hep bir gülümseme ile dolaşırdı. İyi bir imajı olduğunu da söylemek yalan olmazdı.
Ama Elif için onu görmek bu kadar mutluluk vermezdi. Bu onun kurtuluş reçeteseydi. Şansı yaver gitmişti.
"İyi geceler Ahmet amca."
Ali'nin duraksadığını ve hatta geri gittiğini görmüştü. Şimdi orada sadece karanlık vardı. Kurtulmuştu. Ama sevinmemişti. Ya Ali'yi gördüyse?
"İçeriden sevgilin mi çıksın isterdin?"
Elif elindeki poşeti az kalsın düşürüyordu. Adamın söylediği şeyde en ufak bir kötü niyet yoktu. Şakasına takıldığı o kadar belliydi ki. Ama tabiri caizse yakalanmıştı işte.
"Ne? Ha yok. Bende içeri giriyordum zaten. Size de iyi geceler."
Acaba bir şey fark etmiş mıydı? Yüzünden de bir şey anlaşılmıyordu ki? İçeri girmeden son kez Ali'nin olduğu tarafa baktı. Ortada kimse yoktu. Gitmişti.
Son sürat içeri girip yukarı çıktı. Başka zaman olsa asansörü kullanırdı ama içindeki heyecanı dindirmesi gerekiyordu. Kalp atışlarının düzene girmesi gerekiyordu. Merdivenleri çıkmak en iyi fikirdi. Üstelik annesi ya da babası bir şey anlasın istemiyordu.
Belli edeceğini ise o kadar iyi biliyordu ki. Nefes nefese kalmıştı merdivenleri çıkarken. Hızını en son hızda kullanmıştı. Nihayet!
"Sonunda geldin."
Kapıyı açan babasıydı. Geldiğini mi hissetmişti yoksa biliyor muydu? Kısa bir an babasını süzdü. Yok. O gözler az önce yaşananları görmüş gözler değildi. Yine de onda bir değişiklik vardı. Babasını iyi tanıyordu.
"Sana da merhaba baba. İzin verirsen içeri gireceğim."
"Gel bakalım."
İkisi beraber içeri geçmişti. Annesi kendisine özel koltuğunda kahvesini yudumluyordu. Bir gerginlik havası vardı ortamda. Televizyon açık olmasına rağmen bir gerginlik.
Babası elleri cebinde karşısına dikilmiş hesap sormaya hazırlanıyordu. Beklememişti.
"O telefon aletini neden yanında taşıyorsun sen?"
Yumuşak bir tonda ama ciddiyetle sormuştu bu soruyu. Haklı bir isyan diye düşündü Elif.
"Aklımdan çıktı. Yine de haber alamadığın kızın için hiçte endişeli görünmüyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK' A Fısılda
General FictionBüyük haykırışların sahibidir Sessizlik. Ve benliğini usulca hapsetmiştir. Artık hüküm onundur. Senden geriye sadece ruhunun savrulmuş parçaları ve yüreğinin sağır olan sesi kalmıştır. AŞK ise dillenecekti. Güçlü ve yüksek sesli bir fısıltı olarak...