Gün bitmek üzereydi. Güneş, yüzünü çoktan geceye teslim etmişti. Bir yaz akşamıydı. Havadaki nem insanı gerçekten boğuyordu. Trabzon böyle bir yerdi.Meltem misali esen rüzgar, insanın içini gıdıklıyordu. Biraz olsun serinlik veriyordu. Elif, gecenin varlığını kabul etmişti. Onu kucaklamıştı.
Yorgunluk, bütün bedenini esir almıştı. Ayak tabanlarının ağrısı onda yürüyecek bir damla kuvvet bırakmamıştı.
Üstelik bu durumu sadece fiziksel olarak yaşamıyordu. Ruhsal olarak da çöküşe geçtiğini hissediyordu. Bugün, hiç beklemediği olaylar yaşadı. Hiç ummadığı kişileri gördü. Üstelik bu ilk imza günüydü. Heyecanını atlatması bile zor olmuştu. Ama sonra olanlar.
Annesi, babası da sonradan yanına uğramıştı. Elinden geldiğince onlara belli etmemeye çalıştı. Biricik kızları en mutlu günlerinden birini yaşıyordu ne olsa. Kederini, kırgınlıklarını gösteremezdi. Bugün olmazdı. Her şey olağan akışında ilerlemeliydi. En azından öyle görünmeliydi.
En zor zamanlarında ailesi onun çevresini bir ordu gibi kuşatmıştı. Onu kaybolan dünyasından çekip çıkartmışlardı. Miray dahil herkes onu ayağa kaldırmak için çabalamıştı. Hayatındaki bu insanlara karşı bir sorumluluğu vardı. Kendi duygularını öne atıp nankörlük edemezdi.
Peki ya kalbi? Ona çoktan ihanet etmemiş miydi? Eskiye dönüp baktığında, geceleri hunharca nasıl ağladığını hatırlıyordu. Kendini resmen parçalıyordu. Sonra derin bir suskunluğa bürünüyordu. Kolay atlatmamıştı. Hem de hiç.
Şimdi hayatını baştan sona değiştiremezdi. Yeni bir düzene geçemezdi.
O zamanlarda tabi birde tutunduğu bir şey vardı. Hayali.
Ona sımsıkı sarıldı. Dayanak olmuştu. Sevdiği şeyle meşgul olmak, olan bitenin üzerini bir şekilde örtüyordu. Yok etmiyordu ama. Hâla orada bir yerde tetikte bekliyordu anılar.
Ve bugün, su yüzüne çıkmışlardı işte. Beş yıl önce, ayrılık haberini ailesine söylediğinde ona soru sormadılar. Sorgulamadılar. Kızının kararına saygı duymuşlardı. Sorun haline getirmemişlerdi.
Ya şimdi? Ali ile görüşeceğini onlara söylemeliydi bir şekilde. Ona karşı, yine yumuşak, anlayışlı davranabilecekler miydi?
Arabada, yol boyunca düşünüp durdu bu konuyu. Gözlerinden hızlıca geçip giden nesneler ona bir anlam ifade etmiyordu. Boşlukta gibiydi. Yürümek istese bile ayağını nereye basacağını bilmiyordu. Doğrusu hangisiydi bu sefer?
Arabadan indikten sonra yürüdü. Kaç gece düşünceli, dalgın, mutsuz yürüdü burada. Gördüğü herkes, duyduğu her ses ona Ali'yi hatırlatıyordu.
Acaba ayrılık Aliyi nasıl etkilemişti? Nasıl kaldırmıştı, nasıl atlatmıştı? Hangisi için daha zor olmuştu?
Cevabını bilmediği bu sorular onu fazlasıyla germişti. Apartmana hızlıca girdi. Duş alıp, uyumak istiyordu sadece. Merdivenlerden güç bela çıkıyordu. Daha evin kapısına gelmeden annesi göründü. En önden karşıladı onu. Evet evlenmemişti. Hâla ailesiyle yaşıyordu. Bu durum yakında değişecekti tabi. Yeni bir ev arayışına çoktan başlamıştı.
Kızına, kollarını tüm sevgisiyle açtı. Elif, annesinin kollarına usulca yerleşti. Kaç yaşına gelirseniz gelin, annenizin kucağında hep küçük bir çocuk gibi hissediyorsunuz.
"Hoş geldin canım. Günün harika geçmiş diye duydum."
Annesinin ona sarılan kollarına karşılık vermişti Elif. Öte yandan annesinin sözlerine de yanıt vermişti.
![](https://img.wattpad.com/cover/321402089-288-k557255.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK' A Fısılda
Ficción GeneralBüyük haykırışların sahibidir Sessizlik. Ve benliğini usulca hapsetmiştir. Artık hüküm onundur. Senden geriye sadece ruhunun savrulmuş parçaları ve yüreğinin sağır olan sesi kalmıştır. AŞK ise dillenecekti. Güçlü ve yüksek sesli bir fısıltı olarak...