Elif onun elini sıkmamıştı. Bir cevapta vermemişti.
"Siz tanışıyor musunuz?" Sevda'nın masumca sorduğu soruya Hazal cevap verdi.
"Evet. Okuldan tanışıyoruz. Bir yıl aynı okuldaydık. Anlatırım. Uzun hikaye. Şimdi içeriye girelim."
Elif Hazal'ın bakışlarından rahatsız olmuştu. Nasıl oluyor da sanki hiçbir şey olmamış gibi davranabiliyordu?
Yanından usulca gitmesine de ses çıkarmadı. Çünkü nefes alamıyordu. Duvara yaslanmış olan bedeni ona ağır geliyordu. Taşımak istemeyecek kadar ağır. Ama arkasına dönüp baksaydı eğer Ali'nin, onu izlediğini yardımcı olmak için beklediğini görecekti. Ama görmedi.
Kapıdan dışarı çıktı. Merdivenleri hızlıca inerek biraz yürüdü. Giydiği topuklu ayakkabı ona şuan hiçte yardımcı olmuyordu. Ama kendini toplamadan içeriye giremezdi. Hafif bir meltemin yüzüne savurduğu saçlarını da önemsemedi. Kendisi için daha büyük bir şok vardı ortada. Bu nasıl bir kaderdi? Neden karşısına çıkmıştı? Neden şimdi?
Soruların ve belirsizliklerin içinde kaybolmak üzereydi. Küçük bir ışık bile göremiyordu. Ama bir ses duyuyordu. Düğün salonundan gelen sesler onu kendine getirmişti. İçeri girmeliydi. Miray'ı en mutlu gününde yalnız bırakamazdı.
İçeriye girdiğinde doğruca kendi masasına gitti. Usulca oturdu.
"Elif bir şey mi oldu kızım? Solgun görünüyorsun. "
Nedense buna şaşırmamıştı.
"Yok bir şey. Sadece biraz kalabalıktan bunaldım. Dışarıdaydım. Geçer şimdi."
Bulabildiği en basit yalan buydu ne yazık ki. Annesinin kadrajından çıktıktan sonra dikkatini dağıtmak için eline telefonu aldı. Karşısına çıkan saçma saçma şeyler ne varsa izlemeye başladı. Ancak böyle zamanın geçmesini bekleyebilirdi.
Yine de gözleri arada onların olduğu masaya kayıyordu. Hazal Sevda'nın yanında oturuyordu. Aralarındaki konuşmayı duyamıyordu ama gülüşlerine bakılırsa iyi vakit geçiriyorlardı. Şu düğünün bir an önce bitmesi için neler vermezdi ki? Aslında çekip gitmek için can atıyordu ama Miray vardı. Onun için bunu asla yapamazdı. Yapmazdı.
Ali'nin gözlerinin de kendisine kaydığını görebiliyordu. Farklı bir ifade vardı yüzünde. Ciddi bir tavır takınmıştı. Ne olduğunu mu anlamaya çalışıyordu acaba? Bir şeyleri tartar gibiydi. Yoksa iyi olduğundan mı emin olmak istiyordu.
Düğünün geri kalanı Elif için sadece kuru gürültüden başka bir şey değildi. Ne yediği şeylerden ne çalan müzikten zevk alabildi. Miray'ın yanında olmak ona daha iyi hissettirecekti.
Onun yanına gitti. Gelin sandalyesinin yanındaki sandalyeyi çekip oturdu. Miray'ın desteğine ihtiyacı vardı. Yanında olmak bile ona güç veriyordu. Bu konuyu bir tek o biliyordu. Olayın canlı tanığıydı. O günü benliğinden silip atmak için de çok çabalamıştı. Ama görüyordu ki başarısız olmuştu.
Miray ondaki gerginliği hissetmişti. Yüzünün asık olduğunu da görebiliyordu. Çevresinde olan biteni sadece öylesine izliyordu. Kolay bir şey yaşamamıştı. Ve onu burada kendisinden başka anlayacak biri de yoktu. Parmaklarını bacaklarının üzerinde birbirine kenetlemiş onlarla uğraşıyordu. Uzanıp, onun buz gibi soğuyan parmaklarını şefkatle sarmıştı. Sakince dudaklarını araladı.
"Elif üzgünüm. Bende bilmiyordum. Daha yeni, dün öğrendim. Sana söyleyecektim ama hep araya bir şeyler girdi."
Elif onun yüzündeki mahcupluğu görebiliyordu. Mavi gözlerinde ışığın kaybolmasına gönlü razı olmazdı. Avucuna yavaşça dolan o sıcaklığa karşı gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK' A Fısılda
General FictionBüyük haykırışların sahibidir Sessizlik. Ve benliğini usulca hapsetmiştir. Artık hüküm onundur. Senden geriye sadece ruhunun savrulmuş parçaları ve yüreğinin sağır olan sesi kalmıştır. AŞK ise dillenecekti. Güçlü ve yüksek sesli bir fısıltı olarak...