İyi bir dostunuz kendinize verdiğiniz armağandır.
Robert Louis Stevenson
************************************
Yıl 2018Balkondan seyrediyordu manzarayı. Çıplak kollarını cam korkulukların siyah demirine dayamıştı. Vücut ısısının soğukla temasında gelen ürperme hissi onun hep hoşuna gidiyordu. Dudaklarında hafif bir tebessüm oluşmuştu bile.
Karşısında hırçın görmeye alışkın olduğu deniz şuan sakin ve sessizce hareket ediyordu. Mesafesi vardı elbette ama görüş alanına giriyordu. Başını biraz daha yukarıya kaldırmaya cesaret etmişti.
Güneş yüzünü henüz göstermemişti. Bulutlu bir hava vardı ama küçük bir ışık süzmesi o bulutların arasından ustalıkla sıyrılmıştı. Tamamen gökyüzünü kaplayacaktı anlaşılan. Sadece zamanını bekliyordu...
Bir müddet sonra sesler duymuştu. Başını tekrar aşağıya indirmiş mahallenin önünden geçen insanları izliyordu.
Bu herkesin istemeden de olsa yaptığı bir eylemdi. Bir anlamı olması da gerekmiyordu. Ama ona göre belki de vardı...
Gün boyunca yanınızdan tanımadığınız pek çok kişi geçiyordu. Çoğunlukla bunun farkında bile olmazsınız. Kendi işinizle, o günkü planlarınızla çok meşgulsünüzdür. Bir sınavınız vardır ya da evde yemek yapmanız gerekmektedir. Yani herkes birbirine yabancılaşmış, kendi hayatının peşindedir.
Oysa bir kere dönüp bakılsa, dinlense, sorulsa belki hayatın değişecek daha büyük bir anlam kazanacaktı. Elif meraklı biriydi. Karşısına çıkan kişilerin hayat hikayelerini merak ederdi.
Anlatmak isteyeni geri çevirmezdi. Bazen de gözlerindeki o istek çok kolay fark edilirdi ve siz o sormadan anlatmaya başlarsınız.
Önemsenmek, değer görmek en önemlisi sizi anlayabilen kişilerin olması büyük bir mutluluktur. Elif bunu başarabilen biriydi. Ve hepsinden bir parça taşıyordu sanki ama henüz hiçbirinde kendini bulamamıştı.
Yoğun düşüncelerle zihni kendini sessize almış gibiydi. Öyle ki aşağıdan kendisine seslenen neşeli çifti duymamıştı.
- "Elif! Biz geldik."
Sarı saçlı bir genç kız kıkırdayarak sesleniyordu. Mutlu olduğu çok belliydi. Yerinde durmadan zıplıyor ve el sallıyordu. Yanındaki çocuk ise onu durdurmaya çalışıyordu. Bir elini zor da olsa indirip sıkıca tutmuştu. Ve kulağına eğilmişti.
"Farkında değilsin belki hayatım ama şuan bizi duymuyor."
Kız ona mavi gözleriyle sert bir bakış atmıştı
"Sen sus bir kere. O, benim sesimi duyar."
Kızların birlikteliğinden gerçekten çekiniyordu. İkisi bir araya geldiğinde çekilmez oluyorlardı. Nasıl olmuştu da bu kızı sevmişti hala bilmiyordu. Üstelik nişanlanmışlardı.
Şu hali bile küçük çocuklar gibiydi. Sanki marketten ona bedava şeker vermişlerdi. Mutluluktan gözlerinin içi parlıyordu. Dayanamayıp kızın beyaz ve prüzsüz yanağına öpücük kondurmuştu.
Kızın mavi gözleri irileşmiş hareketli eli havada kalmıştı. Bu mahallede yapılacak son şey bile değildi. Burası küçük bir yerdi.
"Üzgünüm ama çok tatlı görünüyorsun."
Gözlerinin ışıltısı öfkeye dönmüştü ama kısa sürdü. Son kez "Eliiiiiif" diye bağırmıştı. Sonunda başarmıştı.
Çocuk kulaklarının sağlığı için ellerini siper etmişti ama fayda etmemişti. O sesle tüm mahalle sallamıştı. Ve kız, dostuna el sallamıştı. Zafer edasıyla elini sevdiceğinin elinden kurtarmış saçını savurmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK' A Fısılda
Fiksi UmumBüyük haykırışların sahibidir Sessizlik. Ve benliğini usulca hapsetmiştir. Artık hüküm onundur. Senden geriye sadece ruhunun savrulmuş parçaları ve yüreğinin sağır olan sesi kalmıştır. AŞK ise dillenecekti. Güçlü ve yüksek sesli bir fısıltı olarak...