Bölüm-10-"Bir okul laneti 2; yıldızlı çıkartması"
"Kendiniz olun! Fazlası olmaya çalışırsanız bir hiç olursunuz."
-William Shakespeare
❈Okulun son günü, büyük riskler alarak giriştiğimiz planda başarılı olmuş ve resmen o durmadan hayalini kurduğum piramidin tepelerine çıkabilme hedefime kavuşmuştum. Sadece beş günde başardıklarımız bütün okulun dilindeydi ve artık ben de saygı gösterilen isimler arasında yerimi almayı en sonunda sağlayabilmiştim.
Ancak bir türlü mutlu olamıyordum, Erim ile yaptığımız tartışma sonrası özürümü alamamıştım ama aslında önemli olan bu değildi. Konuşmamız aklımdan çıkmıyordu ve sürekli başa sarıp durarak tekrar kafamda canlanıyordu.
Hafta sonu, kutlamak amacıyla kızlar, Tuna ve Umut ile alışveriş merkezine gitmiştik. Alışveriş merkezinde, girdiğimiz sinemada ve biraz yemek yeyip biraz muhabbet etmek için girdiğimiz restaurantta, tüm bu zaman dilimi boyunca düşüncelerimde Erim ile konuşmamız çalıp durmuş eğlenmeme engel olmuştu.
Öpüşmenin gerçek bir rastlantı olduğunu söylemişti ki bu pek akla yatan bir olasılık değildi. Söylediği çoğu şeyde mantık açıkları bulunuyordu ama yine de bu durum kafama takılmasına engel teşkil etmiyordu. Varsayımlarda bulunmaya çalışıyordum, söylediklerinde gerçeklik payı arıyordum, bulamıyordum.
Benim Utku'nun üstüne düşmem şeklinde kurguladıkları plan, öpüşmemizle neticelenmişti. Üstelik bana, Utku'nun sevgilisi olduğu söylüyorlardı. Öyleyse, üstüne düşeceğim kişi olarak bekar birini seçebilirlerdi.
Onlara sataşan ilk taraf olduğumuzu söylüyordu Erim. Oysa ki Umut'u sahiplenip onun üzerinden kötü planlar yapan yine onlardı.
Anlayamıyordum, kafam Erim ile yaşadığımız konuşmayla dolup taşmıştı ve ben başka bir şey düşünemez olmuştum. Özür istemiştim ancak özür dilemesi gereken tarafa dönüşmüştüm birden. İki taraftan biri kafasında kuruyor ve olayları gereğinden fazla büyütüp abartıyor gibi görünüyordu, korkum ise bu tarafın biz olmasıydı.
Haftasonu boyunca, erkeklerin ısmarlamasıyla gezip tozmuştuk. Üstelik sponsorumuz Umut olmuş ve ne istediysek seve seve ödemişti. Bu değirmenin suyu nereden geliyordu bilmiyordum, bizim için fazla harcama yapmak durumunda kalmıştı.
Sonbahar mevsiminin kendini göstermeye başlamasından mütevelli, hava yine kapalıydı. Dışarıda yağmur yağmıyordu ancak kapalı havanın kasveti ta yüreğime işleniyor, içimde derinlerde bir yerde hafif hafif yağmasına neden oluyordu. Yine horozlar utanmadan uyanmış ve yine servisle sabahın köründe okul yollarına düşmüştüm.
Gide gele aşinalık kazandığım yollar, film şeridi gibi camın diğer tarafından saniyelik görüntüler şeklinde geçip gidiyordu.
Umut'un bugün kendisine ne tarz yapacağını merak ediyordum. Saçına yıldızlar serpiştirmesine veya papatya takmasına, yüzüne çiçekli yarabandı yapıştırmasına şahit olmuştum ve alışılmadık olduğu için içimde merak duygusunu kabartıyordu.
Bugün de o siyah, yumuşacık görünen dalgalı saçlarına bir şeyler takar mıydı diye düşünmeden edemiyordum. Bazen, evde onun için kafasına takabileceği süsler hayal ediyordum. Onun için kombinler üretiyordum.
Servis yavaşlayıp durduğunda, hızlıca çantamı alıp çıktım. Umut'un saçını ne işe süslediği merakı, sabahıma biraz olsun enerji katıyordu. Hava durumuna göre değişiklik gösteren ruh halim, bulutlu hava ile beraber kasvetliydi. Ancak Umut bu kasvete engel olabilecek güce sahipti.
Bahçe kapısını geçip okulun büyük girişine yöneldim. Benden başka kimsenin olmadığı bahçe ve hiç ses olmaması, okulun terk edilmiş gibi görünmesine neden oluyordu.
En çok merak ettiğim bir diğer şey ise, Umut'un hala işaretli olup olmamasıydı. Ondan bir önceki işaretli Çiğdem'in eziyeti iki hafta sürmüştü. Umut'un dolabından resminin çıktığı kız olan Çiğdem.
Neden Umut dolabında Çiğdem'in resmini barındırdığını soramamıştım, beni geçiştirip koşarak kaçmıştı. Daha sonraları ise sormaya fırsat bulamamıştım ve bu bilgi aklımdan tamamen uçup gitmişti.
Umut'un, Çiğdem'e aşık olmadı dışında bir ihtimal gelmiyordu aklıma ve bu ihtimal, bir şekilde içimdeki kasveti daha da yoğunlaştırıyordu. Başka şeyler de olabilirdi, sonuçta Umut'u sadece bir haftadır tanıyordum, her şey olabilirdi.
Okula girer girmez, yönümü sağ tarafımda uzanan koridora yönelttim. Umut ile aramızda yazısız sözleşme gibi, her sabah dolapların olduğu yerde buluşuyorduk.
Hafif karanlık, ayakta olduğunu gördüğüm ve karşısındaki dolaba yapışık şekilde duran dört köşeli yıldıza odaklanmış oğlana çevirdim adımlarımı. Her adımımda yankılanan topuk sesim sayesinde geldiğimi anlamış olmalıydı ama bana doğru dönmeyi red ediyor, sadece yıldızı seyrediyordu.
"Günaydın," dedim iyice yaklaştığımda, sesim koridorda yankılanmıştı.
Cevap vermeyip susmayı seçtiğinde, kaşlarımı çayıp yanında durdum. Bir an başkası ile muhatap oluyor olmam olasılığı aklıma düşmüştü, karanlıkta uzaktan yüzü net bir şekilde seçilemiyordu ama şimdi yakından bakınca, canlı kanlı oydu işte.
Nefes kesici ve ilk defa bu kadar maskülen görüyordum. Yakından hafif karanlığa ve loşluğa rağmen net bir şekilde görebiliyordum onu.
Hafif uzun dalgalı saçlarının üst yarısını arkadan toplamış ve önüne biraz kahkül bırakmıştı. Topladığı saçları sayesinde çene çizgisi daha belli oluyordu. Çatık kaşları ile daha da maskülen duruyordu. Bu sefer taktığı ekstra bir aksesuarı yoktu ki aslında gerek de yoktu, her şekilde yakışıklıydı.
"Kime diyorum? Günaydın."
Dikkat çekme çabalarım meyvesini vermiş ve en sonunda çatık kaşlarıyla beraber bana dönmüştü. Tek kelime etmedi ve ben, onun kaşlarının çatılması ile konuşmasına engel olan şeyin ne olduğunu anlayabilmek amacıyla, benden önce odaklandığı yere çevirdim başımı.
Dört köşeli, bir avuç büyüklüğünde yıldız çıkartması ve gördüğümü sandığımın aksine, Umut'un dolabının üzerinde yapışık değil. Karanlığa inat parlıyor ve insanın içinde korku uyandırıyor.
Sanmıştım ki yıldız yine Umut'un dolabındaydı ve Umut üzüntüsü ile sinirinden öylece bakıyordu yıldıza. Umut'un dörtyüz numaralı dolabın hemen yanında ki dört yüz bir numaralı dolaptaydı yıldız çıkartması.
Benim dolabımdaydı.
❈
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DRAMA •Düzenlemede•
Novela JuvenilGitmek için hazırlanırken, Yine kaldın kendi başına. Yükselmek için çabalarken, Dipte ve yalnızca