Sevdiklerinizle birlikte nice mutlu senelere!
🍂
Kalbi olmadığını iddia eden bir adam, aşka sevgiye de kendini kapatmış mı olurdu? Ya da bunların varlığını bilir ama geçici mi görürdü?
Alparslan'ın verdiği cevap beni sessizliğe ittiğinde en az benim kadar kafası karışık görünüyordu. O, son on yılını yarım saate sığdırmıştı ama içine oturan şeylerin de geçmesini beklemek eminim yarım saat değil, belki yarım ömür sürecekti.
O da biliyor olmalıydı Nilay'ın hâlâ onu sevdiğini. Belki istemiyordu sevgisini ancak ben bahçede gördüğüm kadarıyla ilişki bitmiş dâhi olsa hâlâ seven bir tarafın kaldığını görüyordum. Bu sevgi belki mutlu etmiyordu Alparslan'ı ama ortada da bir gerçek vardı. Bekleyememiş olmasına bir şey diyemezdim ama düşününce ne kadar zor olduğunu ancak tahmin edebilirdim. Ben aradığımda ulaşamadım diye kapısına gelmiştim, ya gidecek yerim olmasaydı ve üstelik bu adam benim sevdiğim, eşim olmuş olsaydı... O yüzden anlayabiliyordum, aradığında ulaşamamayı hatta yaşayıp yaşamadığını bile bilmeden beklemenin verdiği acıyı.
"Şimdi ne olacak?" diye konuştum sessizce.
"Ben seni bir şeye mecbur bırakmayacağım," dedi bunu söylerken oldukça samimiydi. "Şimdi elimde iki sonuca ulaşacağım yolum var. Birincisi, seni evleneceğim kadın diye gördüler. Bu demek oluyor ki sen aynı zamanda benim sevdiğim kadınsın zira evlenmek istemediğimi bilmelerine rağmen birisini evleneceğim kadın diye tanıştırıyorsam bu ona âşık olmam demektir. İkinci ve belki de en doğrusu, benim seni sevmem ve istemem fakat seninde aynı şekilde beni beklemekten korkman."
"Anlayamadım," dedim. Hâlbuki çokta içmemiştim ama kelimeleri zihnimde toparlayamadım.
"Yani sen teklifime evet dersen evlenerek onları susturmuş olacağız, hayır dersen seni sevdiğimi düşünecekleri için bir daha bana evlilik demeyecekler."
"Varlığım da yokluğum da işine geliyor, öyle mi?"
"Böyle bir durumun içine seni çekmek istemezdim," dedi samimiyetle. "Sen bana geldiğini söyleyince ben... Anlamak istediğim şekilde anlamışımdır belki de bilmiyorum."
"Açıkcası şu an sağlıklı bir karar vereceğimi sanmıyorum. Başım da ağrıyor üstelik. Sen bana bir taksi çağırırsan-"
"Bu saatte?" dedi katı sesiyle. "Geçer bir odaya yatarsın Ahsen. Sabah konuşmak istersen konuşuruz, istemezsen de seni evine bırakırım ve bir daha görüşmeyiz. Tıpkı ilk konuştuğumuz gibi."
"Ya ailen? Onlar sormayacaklar mı beni sana?"
"Bu benim sorunum olur," dedi kestirip atarak. "Doğrusu belki de budur. Kim sahte evlilik yapar hiç uğruna? Seni bu çemberin içine çektiğim için üzgünüm. Bence konuşacak çok fazla bir şey yok, bugün olanlardan sonra bitti derim adını geçirmem evde. Sen de yoluna bakarsın çünkü en doğrusu bu."
"Bana konuşma hakkı vermeyecek misin?" dedim şaşkın şaşkın.
"Vermeyeceğim," dedi. Yine sesi öyle geliyordu, hükmedici. Bu otoriter ses eminim asker olmasından kaynaklıydı.
Alparslan sanki iç içe geçmiş bir çok kümeyi barındırıyordu benliğinde. Sivil hayatta oldukça kibar bir insandı bunu bana çarptıktan sonra ilgisiyle belli etmişti. Olağanüstü durumlarda hükmedici hulka dönüşüyordu bu da askerliğinin ona verdiği güçtü. Ailesinin yanında herkesi idare etmeye çalışan, onları belki de gerçekten çok az gördüğü için kalp kırmadan ikna etmeye çalışan evlada dönüşüyordu. Eski karısı ile yüzleşirken gururlu ve öfkeli bir adama dönüşmüştü, bu muhtemelen hâlâ içten içe vicdan azabının dışa vurumuydu. Kızı Asya'nın yanındaysa sadece bir baba oluyordu. Sonsuz şefkatli, merhametinin ucu bucağı olmayan, her şeyi kızı için yapan bir babaya...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARMAŞIK
Ficção Geral"Bütün çatılar tepemize yıkılabilir, hiç sorun değil. Sen; kendi başına benim dayalı döşeli evimsin."