Merhaba, nasılsınız?
Finale doğru gittiğimizi artık hikâye de belli ediyor. Bölüm duygusal oldu biraz, zaten hep öyle gibi ya neyse.
Keyifle okuyunuz.
🍂
Anahtarla kapıyı açıp içeriye girerken ışıkların kapalı olmasına anlam veremedim. Alparslan işleri olduğunu söylediği için bugün kendi arabamla işe gitmiştim ve ben onun evde olacağını düşünürken bomboş eve girmek bozulmama sebep oldu.
Kapıyı kapattıktan sonra çantamı ve yanımdan ayırmadığım su şişemi kapı girişindeki dresuara bıraktım. Yaz aylarında olduğumuzdan üzerime bir şey almama gerek yoktu. Temmuz sıcağı kendini fazlasıyla hissettiriyordu.
Bu eve yerleşeli yalnızca üç gün olduğu için sanırım, hâlâ tam olarak alışmış değildim. Hava henüz kararmamıştı lakin evin içindeki loş ortam ışıkları açmama sebep oldu. Tam mutfak masasının üzerinde, günebakan vardı. Trakya'da büyüdüğüm için çok severdim ve Alparslan'ın bunu benim için bıraktığını anlayınca az önce bozulmuş ruh halim tamamen değişti ve hızlı adımlarla masanın yanına geldim. Masaya benden önce karnım değiyordu, bu her gün karnımın büyüdüğünü daha iyi anlamamı sağlarken uzanıp elime aldım. Masanın üstündeki not ile günebakanı göğsüme yaslayarak notu açtım.
"Benim güneşim senin saçların; sevgilim. Ben de tıpkı bu günebakan gibi, seni takip etmeden yapamıyorum. Onun doğasında bu var, benim ise kalbimde sen."
Yazdığı not yüzümü güldürürken önüme gelen saçlarımı başımı iki yana sallayarak geriye ittirdim. Bugün bizim evlilik yıl dönümüzdü. Elbette bir sürprizin içinde olduğumu biliyordum fakat sürprizi yapan adama ulaşmayı da her şeyden çok istiyordum.
Günebakanı yeniden masanın üzerine bırakarak küçük adımlarla evi dolaşmaya başladım. Göze çarpan başka bir sürpriz yoktu. Adımlarım yatak odasını bulurken yatağın üzerindeki defterle yutkundum. "Hayır ama ya," dedim yatağa doğru yürümeye başladığımda. "Bunu yapmamış ol Alp, ağlatma beni."
Günlüğümün içini açtığımda son yazdığım yere geldim. Ellerim titrerken sayfayı değiştirdim ve onun el yazısıyla gözlerim dolmaya başladı. Ben ayraç kullanmıyordum ama Alparslan, sanki günlüğümü bir hikâye kitabı gibi ayraçla taçlandırmıştı. Ayraç olarak seçtiği çiçek, bana gönderdiği çiçekten bir parçaydı.
"Sevgili, güzel karım," diye başlayan sözlerle dudaklarımı ısırdım.
"Biliyorum bunu bana hediye edecektin. Senin varlığın hediyeyken, üzerine çıtayı bu kadar arşa çıkarman doğru değil. Ben altında kalıyorum ve bilirsin, beni yalnızca sen altta bırakabilirsin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARMAŞIK
Fiksi Umum"Bütün çatılar tepemize yıkılabilir, hiç sorun değil. Sen; kendi başına benim dayalı döşeli evimsin."