38. Bölüm

23.7K 1.6K 187
                                    

Ben geldim, koşun koşun öldüm yazarken. Vaktim yok ya, ondan yazamıyorum valla.

Keyifle okuyun!

🍂

Öğle saatinde herkesle birlikte yemekhanede yemek yemem gerekirken, bir arabanın içinde Alparslan'ın bugün ilk kez yaptığı tavuklu bezelye yemeğini ve pilavı kaşıklıyordum.

Nereden estiyse, en sevdiğim yemeğin bezelye olduğunu öğrenmiş olacak ki ona bunu söyleyip söylemediğimi hatırlamıyorum, bana bezelye yemeği yapmıştı. Hem de tavuklu. Alparslan bana üç kez seni seviyorum demese ama bu yemeği yapsa ben zaten anlardım onun beni sevdiğini. Zira Alparslan, görevde sürekli hazır yemekler tükettiğinden haşlanmış nohut bezelye ya da fasulyeden soğumuştu. Ona rağmen bana bu yemeği yapması ve benimle birlikte, kaşık kaşık yemesi de ayrı güzeldi.

"Ellerine sağlık," diyerek dudaklarımı peçeteyle sildim. Aynur anne hoşaf yapmış yazdan, Emine de onlardan getirmişti bize hafta başında. Alparslan onu da getirdiği için birkaç yudumda ondan aldım. Tadı değişikti, daha önce hiç içmediğim için de farklı geliyordu tadı. Beğendim desem değildi beğenmedim desem o da değildi. Öyle arada bir yerdeydi.

"Afiyet olsun güzelim," dedi önümüzdeki tabakları hızlıca toparlamaya başladığında. "Ben yıkarım bunları akşama. Sen doydun değil mi?"

"Doydum doydum," dedim iştahla. Normalin bile üzerinde yemiştim bugün. Hem çok sevdiğimden hem de Alparslan yaptığından.

"Güzel," diyerek arkasına yaslandı. O kendine bir sigara yakarken camları da hafifçe açmıştı. Rahatsız olmuyordum kokudan ama yine de ağır bir kokusu vardı. "Bu yemeğin üzerine güzel bir kahve giderdi ama artık ayrı ayrı içeceğiz. Zaten seninle ben, kırk yılı garantiledik."

Bazen, öyle anlarda kurduğu cümlelerle kalbimi feth ediyordu.

"Öyle," dedim dudaklarım çoktan kıvrıldı. Sonuçta ben, onu ilk gördüğüm günde ilk kez kahve yapmıştım. Sonrası da zaten isteme kahvesi sayılırdı. Zaman hangisinden başlardı bilmiyorum ancak değil kırk yıl, yüz yıl garantileme şansımız olsaydı keşke. Çünkü Alparslan'a doymakta mümkün değildi.

"Hafta sonu kaçalım mı?" dedi gözlerini üzerimde dolaştırarak. "Annenlerin yanına götüreyim seni, yarın akşamdan çıkalım hafta sonunu orada geçirelim."

"Sahiden mi?" derken kollarına tutundum hızlıca. "Alp... Çok isterim."

Yüzümü avuçları içine aldı birden. "Yavrum madem bu kadar istekliydin, neden daha önce söylemedin?" Beni anlamak ister gibi bakıyordu gözlerimin içine. "Ben daha neleri kaçırıyorum da, göremiyorum karımı?"

"Hayır," diyerek itiraz ettim. "Ne zaman göreve gideceğin belli olmaz diye, her anımızı birlikte geçirmek istediğimden söylemedim hiç sana. Arkasında da bir şey arama, gerçekten," dedim gözlerimle ona onay vererek. "Yoksa ben senden düşüncelerimi bile saklamam Alparslan."

"Saklama," dediğinde burnunu burnuma sürttü hafifçe. Gözlerim kendiliğinden kapanırken dudaklarımda iki yana kıvrıldı. Dudağımın kenarından, az önce kıvrılan o yere dudaklarını bastırdığında parmak uçlarımı ceketinin üzerinden kollarına bastırdım. Ah arabada olmayacaktık, az sonra benim işe gitmem gerekmeyecekti işte o zaman kavuşsun istediğim dudaklarımız da kopmayacaktı. Fakat arabadaydık, işe dönmem lazımdı. Alparslan da bunu bilirmiş gibi dudaklarını yanağıma bastırıp kendini geriye çekti.

"Sen yanımda olunca duramıyorum," diye konuştu yutkunup. "Elim kolum mutlaka sana dokunsun istiyorum. Nefesin nefesime karışsın, sen bana karış... Titremeyen ellerimi titretiyorsun Ahsen, kesilmeyen nefesimi kesiyorsun. Bu güzel mi değil mi bilmiyorum ama Allah çarpsın bir sen benim dizimi yere değdiriyorsun."

SARMAŞIK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin