39. Bölüm

20.5K 1.6K 276
                                    

Merhaba, ben geldim. Vaktim varken yazdım ve bekletmek istemediğim için de sizlere sordum. Teşekkür ederim yorumlarınız için, bölüm sizin.

Keyifle okuyun.

🍂

Ellerimi şakaklarıma doğru bastırıp parmak uçlarımla hissettiğim ağrıyı dağıtmaya veyahut azaltmaya çalışıyordum ama ne lanet bir ağrıysa geçmek bilmiyordu.

Geçen hafta Bulgaristan'dan döndükten sonra grip olmuştum. Sürekli kar yağması ve havaların gerçekten çok soğuk olması zaten beklediğim bir hastalığı hiç uzatmadan önüme getirmişti. Neden bilmiyorum ama yağmur yağsa benim burnum akmaya başlardı. Hâl böyle olunca da hem hava değişimi, hem havaların bozuk olması bana bu hastalığı getirmişti. Kazadan sonra da doğum kontrol ilacına ara vermiştim. Şimdilik kullanmayı düşünmüyordum zira Alparslan dün akşam üzeri göreve gitmişti. Belki de başımın ağrısı ne griptendi ne hava değişiminden. Sabaha kadar uyuyamamış olmamın da etkisi olmalıydı.

"Hâlâ geçmedi mi?" diye soran Selim ile bakışlarımı ekrandan çektim. Gözlerimi birkaç kez kırpıp açarak kendime gelmeye çalışıyordum. "Ağrı kesici istemediğine emin misin?"

Başımı aşağı yukarı salladım. "Eminim Selim, teşekkür ederim. Ben ilaç kullanmayı sevmiyorum, fakat böyle devam ederse akşam bir acile gidip geleceğim."

"Devrim bey ile görüş istersen izin al," dedi. Bakışlarımı bileğimdeki saate çevirdim. Zaten çıkmamıza bir iki saat bir şey kalmıştı. O yüzden hiç izin istemeye gerek yoktu.

"Dayanırım," dedim. Akşam Aynur annelerde kalacaktım. Başıma tülbent falan bağlamayı planlıyordum. Zaten çalışıyorum diye üzerime daha çok düşmeye başlamışlardı.

Telefonum çalınca elimi bir saniye der gibi kaldırdım. Bilmediğim bir numaraydı ama işe başladıktan sonra böyle numaralardan çok fazla aranmaya başlamıştım. Hepsi de iş ile alakalı olduğundan yine öyle olur diye bilgisayardan önümüzdeki ay için planlanan gezilerin ekranını açtım. "Efendim?" diye de cevap verdim normal çıkarmaya çalıştığım ses tonumla.

"Al-..."

"Alo?" dedim ses gidip geldiği için. "Sesim geliyor mu? Alo?"

"Ah-..."

Bu defa cızırtı sesi kulağıma dolduğunda telefonu hemen kendimden uzaklaştırdım. Cızırtı sesi gelmeye devam ettiği için telefonu da kapattım.

Çok geçmeden ekrana düşen çağrıyla yeniden telefonu açarak kulağıma götürdüm. "Alo?" dedim peşi sıra.

"Ahsen, sesim geliyor mu? Alo?"

Alparslan'ın sesiyle ellerim heyecandan titremeye başlayınca hızlıca ayağa kalkıp diğer elimi kulağımın üzerine götürdüm sesini daha net duyayım istediğimden. "Alp," dedim nefes nefese kalmış gibi. "Alp, sesim geliyor mu?"

"Geliyor, benim geliyor mu?" dedi daha az cızırtı sesi eşliğinde.

"Geliyor hayatım," dedim sesini içime çeker gibi. "Nasılsın? Bu kadar erken aramazdın beni, her şey yolunda mı?"

"Yolunda bebeğim, yolunda," dedi beni yatıştırmak ister gibi. "Sesini duymak için aradım çünkü uzun sürecek gibi." İçine derin bir nefes çektiğinde çok arada kaldığını hissettim. "Seni arayamazsam sakın korkma, aklına kötü şeyler getirme. Eğer ki şehit düşersem-"

"Alparslan lütfen," dedim gözlerim dolup taşarken. Hâlâ ayakta bekliyor, titriyordum. "Lütfen, n'olur benimle bu konuşmayı yapma, lütfen..."

"Mecburum Ahsen," dedi sesi bile paramparçaydı sanki. "Bilmen lazım. Eğer şehit düşersem bunun haberi gelir, bunun sana mutlaka haberi gelir. Yok, haber alamazsan bil ki ben yaşıyorum. Ne kadar sürer bilmiyorum ama yaşıyor olurum. Sana yeni kavuştum, Ahsen ben seni yeni buldum. Haber alamazsan korkma, sakın korkma benim güzel karım."

SARMAŞIK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin