Umarım düzenli bölümlerle taçlandırırım bu hikâyeyi de, arka planda biz 17'ye kadar geldik çok şükür. Hedefim 25 bölüme kadar getirebilmek ancak insan olduğum gerçeği buna müsaade etmiyor. Evli ve çalışan bir kadınım, üstelik anneyim. Çok iş var arkadaşlar çokk!
Keyifli okumalar, yorumlarda buluşalım...
🍂
Emniyet kemerimi çözüp arabadan indim. Alparslan hemen arka koltukta oturan kızının emniyet kemerini çözerek onun arabadan inmesine yardımcı oluyordu. Sokaktan geçen mahalleli Alparslan'a laf ata ata yürürken beni incelemeye başlamışlardı. Kaldırımda oturan teyzeler kafalarını birbirlerine yaklaştırmış bana baka baka konuşuyorlardı.
"Koşma Asya," dedi çoktan bahçe kapısından içeriye giren kızının arkasından. Asya'nın koşa koşa, "Tamam!" demesiyle ben gülmeye başladım Alparslan ise onaylamaz gibi başını esefle sağa sola salladı.
"Koşarken tamam diyor, görüyorsun değil mi?" dedi kızını bana şikayet eder gibi.
"Ben karışmam," diyerek ellerimi havaya kaldırdım teslim olurmuş gibi. "Onun yaşlarında ben tüm Edirne sokaklarının tozunu attırırdım. Bana Speedy Gonzales derlerdi," dedim gülmeye devam ederken.
Alparslan yüksek sesle kahkaha attığında sokakta yürüyen birkaç kafa bize doğru dönmüştü. "Speedy Gonzales demek," dedi gülmeye devam ederken. "Sen hatırlıyor musun ya o çizgi filmi?"
"Tabii, ne sandın," dedim üstten üstten konuşarak. "Senin de benim yaşımdan haberin yok sanırım yüzbaşı."
"Haberim olacak, olacak..." Etrafına kısa bir bakış attı. "Ben annemlere bir selam vereyim, geliyorum. Sakin bir yerlere gidelim konuşalım."
"Olur, ben bekliyorum seni burada," dedim.
Gözlerini kırpıp arkasını döndüğünde eve yürümesini izledim. Çok yapılı bir adamdı. Yürürken yer sarsılsa şaşırmazdım. Kısa saçlarıyla, boynundaki zincir kolyenin esmer tenine yakışması bile ahenk içindeydi. Bakışları keskindi. Eve girene kadar attığı beş on adımda herkesle göz teması kurmuş herkese bir şekilde sus dercesine bakmıştı. Farklı bir aurası vardı. Güçlü ve erkeksi.
Bedenimi geriye yaslayarak ağırlığımı arabaya verdim. Bana bakışların, benim hakkımda konuşuluyor olmasının farkında ama bunlara tepki vermeyecek kadar nötr davranıyordum. Kimin beni nasıl gördüğü benim umurumda bile değildi. Ben hayatımı birilerine göre yaşamayacaktım. Birileri iki üç dakika dedikodumu yapmasınlar diye doğru bildiğim yoldan dönmeyecektim. Herkes konuşurdu. Bilen konuşurdu, bilmeyen konuşurdu, duyan konuşurdu, duymayan konuşurdu, kimisi uydurur gerçek diye konuşurdu, kimisi konuşmak için konuşurdu.
Uğultulu sesler çoğaldığında Alparslan'ın girdiği evin kapısı dışında başımı hiçbir yere çevirmedim. Bir şeyler olduğunu hissettim ama buna tepki vermedim. Ta ki önümde birisi durana kadar.
Nilay, gözlerindeki nefretle gözlerime bakıyor, beni inceliyor ve muhtemelen Alparslan'ın ben de ne bulduğunu kendince bulmaya çalışıyordu.
"Asya nerede?!" dedi hesap sorarcasına.
"İçeride," dedim başımla az ilerideki evi göstererek.
Gözlerimi hiç çekmedim gözlerinden. Ben onların boşanmasına sebep olan değildim, ben onların arasını açan değildim. Ben bitmeyen bir savaşta, bilmediğim bir cepheye saklanmış, savaşın bitmesini orada bekleyen bir göçmendim.
"Sizin ne yaptığınız benim umurumda bile değil," dedi tiksinir gibi. "Siz benim kızımı incitemezsiniz! Babasını görsün, hasreti dinsin diye kabul ettim ama buraya kadar! Benim kızım seninle yan yana gelmeyecek! Sen benim kızımdan uzak duracaksın!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARMAŞIK
Ficción General"Bütün çatılar tepemize yıkılabilir, hiç sorun değil. Sen; kendi başına benim dayalı döşeli evimsin."