BÖLÜM 15

174 25 11
                                    







Gıcırtı sesiyle rahatsız uykumdan uyanıp yattığım yerden doğruldum. İçeri süzülen ışıkla gözlerimi kısmış gelen kişiye kim olduğunu anlamaya çalışarak bakınmıştım.

Orwin elindekilerle içeri girip atları beslemeye başladığında hareket etmeden izlemeye devam ettim. Ancak aklım açık olan kapılardaydı. Bu rezalet kokuyu tüm gece solumak ve bu yatakta(!) kalmak hiç iyi hissettirmemişti. Rezalet bir gece geçirmiştim ; sırtım isyanla bağırıyor , omurgamda keskin bir ağrı hissediyordum.

Daha fazlasına katlanmayı ise istemiyordum.

Şu an kaçmaya çalışmak muhtemelen mantıklı bir fikir olmazdı. Ana kapıya ulaşana kadar fark edilirdim ve daha açamadan bana yetişirlerdi.

Ama olur da bir şekilde Orin 'den anahtarları çalabilirsem gece kaçabilirdim. Herkes uyuyorken şansım daha yüksek olabilirdi.

Dün gecenin aksine şu anki düşüncelerim farklı bir doğrultuda ilerliyordu.

Muhafızlara yakalanacağımı bilsem bile burada daha fazla durmayacaktım. Resmen canlı bir işkenceydi.

Sesi beni o ana döndürürken düşüncelerimden sıyrılmıştım.

" Kaçmayı düşündüğünü biliyorum hatta hepimiz biliyoruz ama yapmanı tavsiye etmem. Hatta Arran 'ın seni bilerek ahıra koydurttuğunu da bilmelisin. Gözünün önünde kaçmak için kullanabileceğin atlar varken bunu yapamıyor olmanın eziyetini her saniye çekmeni istedi. "

Kısaca dışarıya çıkıp kapının önünden aldığı tabağı ve bardağı benden biraz uzağa bırakmıştı.

Şaşkın yüzümü izlerken o benim aksime ifadesiz duruyordu. " Arran seni senden daha iyi tanıyor vixen. Bu da senin en büyük dezavantajın. "

Kapıyı ardından çekip giderken söylediği şeyi ve haklılığını düşünüyordum.

O adam beni benden daha iyi tanıyordu. Ki kendim hakkında bildiklerimin azlığını göz önünde bulundurursak kıstas oldukça düşük olacağından her koşulda haklıydı.

Beni benden daha iyi tanıyan hamlelerimi tahmin edebilecek birine karşı nasıl savaşacaktım ? Bu dezavantajı nasıp lehime çevirecektim ? Henüz çözemediğim bir bulmacaydı.

Balyanın üstünden kalkıp bardaktaki suya uzanırken üç kısa yudumda bitirmiş , açlıktan kazınan mideme birkaç lokma bahşetmiştim.

Zehirli olabileceği aklımdan geçse de beni öldürecek olsalar çoktan yaparlardı. Şimdilik çıkarları doğrultusunda beni yaşatacaklarını açıkça belirttiklerinden daha fazla kuşku duymadan her şeyi yiyip bitirmiştim.

O çıkarlar hiçbir şart altında benim yararıma olmayacağından kendi yolumu yaratmak zorundaydım.

Elimdeki zincirlere bu sefer daha farklı bir gözle , yeni bir yol yaratmaya çalışarak baktım ; baştan aşağı süzdüm.

Öncelikle az önce de şahit olduğum gibi Orwin bana yaklaşmaması için uyarılmıştı bu da demekti ki anahtarları çalamayacaktım.

Kilidi kırmak aklımda mantıklı bir düşünce olarak belirse de çok ses çıkarırdı ve büyük bir kuvvet gerektiriyordu. Ulaşabileceğim mesafe içinde bunu sağlayabilecek hiçbir alet yoktu ne yazık ki.

Yere doğru eğilirken zincirler de şakırdayarak benimle beraber aşağı inmişti.

Zincirin etrafına bağlandığı kalas ahşaptı ve ahşap ise kıramayacağım ya da ellerimle oynamayacağım kadar sertti.

Şayet bazı koşullar bu sertliği azaltırsa ise
o zaman işler değişirdi.

İstemsizce sırıtırken arkama dönüp kimse olmadığından emin olmuş, kalasın etrafını kaplayan saman ve ot parçalarını temizlemeye başlamıştım.

Sır ve MühürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin