" Bir adım daha at ve bir sonraki alnının ortasına gelsin. "Sesinden dalga dalga yayılan gücü ve vadettiği tehditin gerçekliğini hissetmemek mümkün değildi. Hayretle arkama dönüp sesin geldiği yere baktım , adeta hiçliğin ortasından fırlamış gibi görünen figür hiçbirimize hissettirmeden burnumuzun dibine kadar gelmeyi başarmıştı.
Ağaçların arasından sıyrılarak iyice açıklığa çıkan kişi bir Gümüş Muhafızdı. Bir elinde her an fırlatmaya hazır bir sonraki hançeri bir elinde ise devasa kılıcıyla duruyordu. Başını tamamen kapatan miğfer gözlerini ve burnun bir kısmıyla yüzü seçilecek kadar dışarıda bırakmıştı. Güneş ışığı miğferinde yansıyıp üzerinde parıldarken olayın şokundan çıkamadığım için anlamlandırmakta güçlük çekiyor yalnızca gözlerimi kırpıştırıyordum.
Aramızdaki mesafeyi kapatıp göz açıp kapayınca dek sol tarafıma geçmiş karşısındaki adamlara tepki verme fırsatı bile bırakmamıştı.
Arran her ne kadar aniden gelişen durum karşısında şaşırsa da kendisini farklı şartlarda olsak övebileceğim bir hızla toparlayıp kılıcını çekmişti. Bu karşısındakini ciddiye aldığını gösteren tek hareketiydi. Gerilen alnına ve bakışlarının ormanın gerisine kaymasına bakılırsa daha fazlası olduğundan şüpheleniyordu ve bu durum hiç hoşuna gitmemişti.
Ben ise onun aksine daha fazlası olmadığını biliyordum.
" Iønel , iyi misin ? "
Bana dönmeden sorduğu soru karşısında , sesindeki gerçek endişe karşısında kalakalmıştım. Beni gerçekten düşünen ve önemseyen birinin varlığı akıl alır gibi değildi.
Sesi bir oktav kadar yükselip " Iønel ?!" diye tekrarladığında " Evet ," diyivermiştim. Dıştan olduğu sürece evet. Kalben ve zihnen ise eh oralara girersek çıkamazdık, lanet olası bir labirent gibiydi, seçtiğim her yolun çıkmazla sonlandığı acıyla örülmüş bir labirent...
" Güzel şimdi beyler , sizinle ilgilenebiliriz."
Arran 'ın kaşları hafifçe çatılırken muhafızı temkinli ve de anlamlandıramadığım başka bir duyguyla beraber izliyordu.
" Digor ? Umarım bizi öldürmek gibi bir isteğin yoktur. "
Saatler önce karşılaştığım muhafızdı, beni koruyan en azından aşağıda olduğumu kimseye söylemeyen muhafız...Yüz hatlarını -göründüğü kadarını en azından- yeni bir merakla süzerken aslında bir önceki sefere göre daha da tanıdık gelmişti. Çene hattı belirgin ve kararlıyken yanakları bile kaslı görünüyor keskin çene çizgisiyle beraber ona tehlikeli bir ifade katıyordu. Dilimin ucundaydı ancak bir türlü tam olarak kim olduğunu çıkaramıyordum.
" Arran , umarım senin Iønel 'e zarar vermek gibi bir düşüncen olmamıştır. Çünkü sorunun cevabı tamamen buna bağlı."
Hey , bir saniye ! Ne haltlar dönüyordu burada böyle ?!
" Üçe karşı teksin , o yüzden bu kadar saldırgan olmamanı öneririm. "
Arran tek olup olmadığını elbette bilmiyordu. Az önceki tedirgin bakışları gösteriyordu ki muhtemelen daha fazlasının ormanda saklanabileceğinden şüpheleniyor sadece Digor'u vereceği tepkilere göre ölçmeye çalışıyordu.
Digor bakışlarını bir an olsun kılıçlarını çekmiş ve her an atağa geçebilecek pozisyondaki üçlüden çekmezken hançerini kusursuz bir hamleyle çevirmiş kabzasını ellerime uzatmıştı.
" Yanlış saydın, üçe karşı ikiyiz. Ben de sana iki Gümüş Muhafıza karşı hiçbir şansınız olmadığını hatırlatmayı borç bilirim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sır ve Mühür
FantasyZıtların birliğiyle örülmüş , sırlar ve bilinmeyenlerle dolu bir hikaye... "Hiçbir şey göründüğü kadarından ibaret değil." Sadakat ve ihanet , zafer ve yenilgi , sevgi ve nefret... Biri olmadan diğeri de var olamazdı. Bir madalyonun iki ters yüzü...