BÖLÜM5

245 27 120
                                    






Sarmaşıkların arasından esen dondurucu esinti dışarı çıkmamam için uyarı gibiydi. Yine de aldırmadan doğrulup günlük belirlediğim rutinleri takip etmeliydim. Ayaklanıp su içmek için nehire giden yolu takip etmeye başladım.

Ufak mağaramı bulduğumdan beri dört gün geçmişti. İlk gün sadece yiyeyecek ve su aramak için çıkmış günün kalanını dinlenerek geçirmiştim. Sonraki günler ormanı namıdeğer hapishanemi keşfetmekle geçmişti.

Ormanı belli başlı bölgelere ayırıp zihnimde harita oluşturmuştum. Şu an bulunduğum bölgeye kayalık bölgesi -çok yaratıcıydı (!)- adını vermiştim.  Ormanın ortasından geçen nehirle aralarında hemen hemen yarım saatlik yürüyüş mesafesi vardı. 

Henüz kayalık bölgesinden çok uzaklaşmayı göze alamasam da sabah güneş doğmadan orayı terk ediyor akşam karanlık çökünce geri dönüyordum. Aksi takdirde beni gören biri yerimi öğrenebilirdi. Bu riski almak istemiyordum.

Gittiğim en uzak yer olan ölüm tuzağı bataklıklarla , renkleri solmuş ağaçlarla kurumuş çalılarıyla ve orayı mesken edinmiş yılanlarla adının hakkını veren bir bölgeydi. Ancak ilk karşılaştığım yılandan uzaklaşmak için yolumu değiştirdiğimde daha önce gözüme çarpmayan tüm o ölü bitkilerin arasında hayat bulmayı başarmış birkaç çalı fark etmiştim.  Mor - lacivert arası renklerdeki yuvarlak küçük meyveleri iştah açıcı gözüküyordu. 

Avucuma sığacak miktarda toplayıp çalıların yaşadığı yeri aklıma kazımıştım. O an aklıma gelen detay ilk başta nasıl düşünmediğime hayret ettirmişti. Meyvelerden birini sıkarak suyunu bileğime ve dudaklarıma azar azar sürmüştüm. Eğer yakar ya da tahriş ederse zehirli olma ihtimali yüksek demekti. En azından öyle hatırlıyordum.

Neyseki zehirli çıkmamışlardı. Birkaçını kayalık bölgesine giderken yemiş geri kalanını  saklamıştım. Koca ormanda yiyecek bulabildiğim tek yerin ölüm tuzağı olması oldukça ironikti.

Nehire vardığımda her zamanki yerime gidip avuçlarımı suyla doldurarak içmiştim.  Tekrar doldurmak için hamle yaptığım esnada garip bir his beni duraklatmıştı. Kuş cıvıltılarının yükselmesi gerekirken nehir kenarı oldukça sessizdi. Şüphe uyandıracak kadar sessiz...

Anlaşılan insanlardan uzak durma planı suya düşmüş , onlar bana gelmişti. Arkama dönmeden adım seslerini dinleyip iyice yaklaşmasını bekledim. Son anda dönerek bacağımla onunkilere vurup dengesini bozmuş , tok bir sesle yere düşünce de elinde tutmaya çalıştığı bıçağa vurarak uzaklaştırıp üzerine tırmanmıştım.

Anlamadığım dilde hakaretler sıralarken boğuşmaya başlamıştık. Kızın açık saçlarına yapışıp geriye doğru çekmemle çığlığı basmıştı. Yüzüme ulaşmaya çalışan tırnaklarından kurtulup yanağına sert bir yumruk geçirmişitm. Kemiğe gelen elim acırken kızın buruşan suratıyla canının benden daha fazla yandığı ortaya çıkmıştı.

Ağzındaki kanı tükürüp "Gebereceksin !" dediğinde canını biraz daha yakma isteğimi zar zor göz ardı edebilmiştim. Üzerinden çekilip yerden bıçağı alırken koşmaya başladım. O çığlıktan sonra çevremizdeki herkes o sesi takip edecek , ortalık fena halde karışacaktı.

"O tarafta !"

Arkamdan gelen sesle dönüp bakmış , baktığıma pişman olmuştum. Kız da dahil beş kişi arkamdan koşuyordu. Bacaklarım yanmaya başlasa da hızlanıp kafamda acil durum planı yaratmaya çalıştım. Hepsiyle aynı anda mücadele edebilecek miydim bilmiyordum. Ama elimdeki bu ufak bıçakla pek şansım olduğu söylenemezdi.

Ölüm tuzağına doğru koşarken aklıma gelenlerle sinsice sırıtmıştım. Gözlerim yeri tararken arkamdan gelenler şüphelenmesin diye ilk tuzağın yakınından geçtim. On saniye kadar geçtiğinde ilk bağırışlar da gelmişti.

Sır ve MühürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin