Birbirinin kopyalanmış halleri şeklinde geçen üç gün daha ne olduğunu anlamadan bitip gitmişti. Uyanıyor, zincirlerin el verdiği en uzak mesafeye kadar yürüyor , atlara bakınıyor ve getirilen yemekleri - ne kadar kötü olsalar da - şikayet etmeden yiyordum. Ziyafet sofrası beklediğimden değil hani ama Gaidwar 'dayken bile daha iyi beslendiğim günler olmuştu.Oysa beni esir alanlar yiyeceğim şeylerin kalitesini bırakın temizliğini bile umursamıyorlardı. Dünkü lapanın içinden çıkanlar gözümün önüne gelince tekrar midem bulanmıştı. O kadar ki dün sadece suyla yumuşattığım bayat ekmekleri kemirmiştim.
Bana karşı olan her davranışlarının altında intikam alma isteğini görebiliyor , hatta tadabiliyordum. Muhtemelen Dharralılar kölelere böyle davranıyordu ve şu an onların tüm günahlarının bedeli bana ödetiliyor , onlar gibi yaşamanın nasıl olacağını , yaptığım şeylerin sonuçlarını ilk elden deneyimliyordum.
Bekleyişim, her şeye ses çıkarmadan katlanışım ; özellikle sırtımda ilerleyen kramplar ve zonklayan parmağım olmak üzere çektiğim tüm acılara, aşağılanmaya değecek bir sona ulaşmak üzereydi.
Açtığım ufak delik günler süren uğraşım sonucunda genişleyip derinleşerek öbür uca kadar ulaşmıştı. Nihayet !
Ellerimi hızla geri çekerken derin bir nefes aldım, her ihtimale karşı uzaklaştım. Dengede kalamayıp üzerime devrilebilirdi sonuçta...
Düşündüğüm gibi olmamış kalas tavana sabitlendiği yer sayesinde garip bir şekilde ayakta kalmayı başarmıştı. Gerçi havada asılı kalmak demek daha doğru olurdu.
Tuttuğum nefesi ağırca salarken zihnimin gerisinde düşünceler hareketlenip kıpırdanmıştı. Gerçekten yaşanıyor muydu bu an ?!
Zinciri açılan boşluktan geçirip sürte süre çıkarttığımda artık dudaklarıma geniş bir sırıtış yayılmıştı. Belki gülmek için erkendi ama elimde değildi işte. Heyecandan yerimde duramıyordum !
Atları ürkütmemek için temkinli adımlara ilerlerken her ihtimale kendimi dizginlenmiş yavaşça yürüyordum.
Öncelikle üç günlük gözlemlerim doğrultusunda yaklaşık birkaç saat boyunca kimsenin kontrole gelmeyeceğini biliyordum.
Geceleyin karanlıktan faydalanarak kaçmak daha mantıklı gelse de dışarıda beni neyin karşılayacağını kestirememiştim. Vahşi hayvanlar , yanlış bir adımımda aşağıya kadar yuvarlanacağım bir tepe ve diğer birçok sebep ...
Şu an herkes akşam yemeğindeydi ve kimse kaçabileceğime ihtimal vermiyorken kaçmanın tam zamanıydı.
Dün , ilgisiz gözükmeme rağmen Blaze 'in at nallarını değiştirmesini çaktırmadan izlemiştim.
Kapıdan girmesiyle yüzüne bile bakmak istemiyor gibi arkama dönmüş kendi köşeme çekilmiştim. Blaze de konuşmaya çalışmamıştı zaten. Benden tarafa bir kez bile bakmadan işini halledip gitmişti. Böylece onu izlemek kolaylaşmış, aletleri nerede sakladıklarını öğrenme şansım olmuştu.
Hızla o tarafa yönelip bulduğum ilk aletin ucuna zincirleri sıkıştırmış tüm kuvvetimle sıkmaya başlamıştım.
Dikişlerim fazla zorlanmayla gerilirken ağzımdan ufak bir inleme kaçmıştı. Son bir gayretle sıktığımda ise bileklerime birbirine saran ağır zincirler kırılmıştı.
Zincirlerimi kırmıştım !
Tanrılar 'a şükürler olsun. Gerçekten burada geçirdiğim her saniyede bu anı düşlemiştim ve işte karşımdaydı !
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sır ve Mühür
FantasyZıtların birliğiyle örülmüş , sırlar ve bilinmeyenlerle dolu bir hikaye... "Hiçbir şey göründüğü kadarından ibaret değil." Sadakat ve ihanet , zafer ve yenilgi , sevgi ve nefret... Biri olmadan diğeri de var olamazdı. Bir madalyonun iki ters yüzü...