Bugün ailemin ölümünün üzerinden tam 5 ay geçti. En yakın arkadaşım Min Seok'un gidişinin üzerinden de 7 buçuk ay.. Uzun bir süredir kimseyle konuşmuyorum. Evdeki yardımcılar hala gitmedi. En son gitmelerini söylediğimde 'Elimizde büyüdün, seni yalnız bırakamayız.' diyerek ısrarla kalmak istediler. Yemek getirdiklerinde bazen yiyorum ama çoğu zaman aç uyuyorum. Uyuyorum dediğime bakmayın. Günde 2-3 saatlik gözlerimi kapatmak ne kadar uyku sayılabilir ki.
Şirketin başına geçmem gerektiğini söylüyorlar. Tek yasal varis ben olduğum için her şey benim elimde. Şimdilik babamın sağ kolu idare ediyormuş. Toparlanmam gerektiğini de söylüyorlar. Tanrım, farkındalar mı ben göremiyorum! Tedavi olup bir an önce işin başına mı geçmeliyim yani? Kimse anlamıyor mu ben artık görmek istemiyorum.
Her gün eve geldiğimde annem kocaman gülümser ve bana sarılırdı. Büyümeye başlayan karnına bakar kocaman gülümserdim. Her ne kadar sevgisini paylaşmak zorunda kalacağım için kıskansam da bir kardeşim olacağı için mutluydum. Şimdi ise hayatı bomboş kalmış biriyim.
Kim olduğumu biliyorsunuz değil mi? Luhan... Sadece Luhan... Tüm sevdiklerini ve görme duyusunu kaybetmiş, kendi karanlığında boğulan Luhan.. Yanımda biri var ama onu saymıyorum..
'Ben ne zaman mutlu olacağım' diye bir soru sormuyorum kendime. Çünkü mutlu olmak istemiyorum. Min Seok ile ailesi yüzünden iletişimimiz koptu. Acaba biliyor mudur bu halimi. Bilse beni yalnız bırakır mıydı? Bırakabilirdi belki de. Ailem de beni koca dünyada bir başıma bırakmadı mı? Aslında onların gitmesine bir bakıma ben sebep oldum.
O gün kar yağıyordu ve etraf çok güzeldi. Ufak bir geziye çıkalım istiyordum. Babam üşengeçlik yaparak 'Sonra gidelim' deyince biraz ısrar ettim. Annem de üzüldüğüm için babamı ikna etti. Hep birlikte toparlandık ve arabaya bindik. Çalan müziğe eşlik ederek ve sanki birlikte son günümüz olduğunu biliyormuş gibi eğlenerek gidiyorduk. Min Seok gittiği için yaralı da olsam ailemleyken çok iyi hissediyordum. Kar yerini yağmura bıraktı ve şiddetlendi. Babam müziğin sesini kısarak yola odaklanmaya çalıştı.
"Yol üzerinde biraz dinlenip yağmurun dinmesini bekleyelim." dedi babam.
Ama durabileceğimiz hiç bir yer yoktu. Bir süre öylece yolu takip ettik. Nerden bilebilirdim muhteşem başlayan günün karşımızdan gelip frenleri patlayan kamyon yüzünden böyle biteceğini.
Annemin bayıldığını babamın ise inlediğini duyuyordum. Henüz bilincim yerindeydi ve takla atan arabamızın içinde kıpırdanmaya çalıştım. Tüm gücümle yamulan kapıyı ittim. Babamın da bayıldığını fark ettim. Arabanın önünden dumanlar çıkıyordu ve bir an önce buradan çıkmamız gerektiğini hissediyordum. Gözlerimden akan yaşları elimin tersiyle ittim ve son güç kırıntılarımı kolumda toplayarak kapıya asıldım. Zaten o kadar zarar görmüştü ki bir anda yerinden çıkıverdi. Arabadan yavaşça çıktım ve annemin tarafında olduğum için ilk önce onun kapısını açmaya çalıştım. Sanki arabadan çıtırtı sesleri mi geliyordu ben mi yanıldım diye düşündüm. Annemin kapısını zorladım ama açılmadı. Ben de babamın tarafına doğru yürüdüm. Arabanın ön tarafından geçecek yer olmadığı için arkaya doğru yürüdüm. Ben arkadan dolaşırken büyük bir patlama oldu. Sanki kulaklarım uğulduyordu. Hatta bir an havada uçuyormuşum gibi hissettim ve sonra bilincimi kaybettim. Gözlerimi açtığımda etrafımda evde çalışan ve bebekliğimden beri en çok gördüğüm yüz olan Bae Jong Ok vardı. Hemen annemle babamı aradım. Ağzımı açıyordum ama sesim çıkmıyordu. Gözleri ağlamaktan mı uykusuzluktan mı olduğunu anlamadığım bir şekilde kızarmış Jong Ok teyze omuzlarımdan tutarak iyice yatırdı.
"Şimdi dinlenmen gerek." dedi ve doktora uyandığımı söylemek için çıktı.
Hani ölüm sessizliği deriz ya işte öyle bir sessizlik vardı. Neden bilemiyordum ama beklerken korkum artmaya başlamıştı. Sonunda doktorla birlikte odama geldiler. Bana kaplumbağayı bile şaşırtacak yavaşlıkta olayları anlattılar. 15 gündür uyuduğumu ve ailemi kaybettiğimi söylediler. Yaralarım iyileşmemiş olsa da yerimde duramıyordum. Ağrıları hissetmiyordum bile. Var gücümle bağırdım. Kendime engel olamıyordum. Boynumdaki damarların patlarcasına belirginleştiğini hissediyordum. Yataktan kalkmaya çalıştım ve kolumdaki serumu çekiştirdim. O esnada birileri beni tuttu ve kolumdan bir iğne sapladılar. Yavaş yavaş vücudum gevşedi ve gözlerimi karanlığa kapadım.