"Seni, yaramaz, çocuk." Dedi Jungkook Yoongi'nin alt dudağına parmağıyla vurarak. "Beni dinlemelisin. Çünkü şu sıralar senden başka kimse dinlemiyor beni."
Dudak büktü ardından. "Dudakların ne kadar yumuşak."
Yoongi ona bu kadar yakınken kendini kontrol edebileceğini sanmıyordu. Jungkook'un eli ensesine çıktı ve etraflarını garip bir lavanta kokusu sardı.
Basketbolcu yavaşça çevirdi kafasını. Sarhoşken öpmesine izin vermeyecekti. Çünkü Jungkook'u tanıyordu. Ayıldığı zaman bundan nefret edecekti. Yoongi elbete lavanta kokusunu bir de dudaklardan solumak istiyordu, fakat bu şekilde olmamalıydı bu.
''Hadi seni eve bırakalım.'' dedi dalgalara bakarken. Jungkook hala onu dinliyor gibi değildi. Küçük burnunu Yoongi'nin beyaz tenine gömdüğünde, Yoongi gözlerini kapatarak derin bir iç çekti. Alkolden kaynaklanan teninin sıcaklığını, buz gibi teninde hissetti.
Bu çocuk bugün sınav mıydı?
''Jungkook, hadi.''
Fakat çocuk çoktan güvenli bulduğu kollarda sızmıştı.
Yoongi olayları dramatize etmeyi sevmezdi.
Annesi ve babası ayrıldığında da bunu gündem haline getirmemek için elinden geleni yapmıştı. Basketbola daha çok asılmış, dedikodulara kulağını tıkamıştı. Çocuklar fazla acımasız olabiliyordu. Yoongi hala bunu onaylayabilirdi. Fakat o zamanlar kendinin bile beklemediği şekilde umursamaz olmayı başarabilmişti. Hayatta ki ilk galibiyeti buydu küçük basketçinin; Büyük bir umursamazlık yumağı.
Daha sonra annesi ona Bay Byun ile evleneceğini söylediğinde de bir şey dememişti. Zaten eve sadece yatmaya geliyordu, farklı bir adamın olması onu çok etkilemezdi. Ondan babalık beklediği de yoktu. Yoongi o zamanlar annesinden annelik bile beklemeyen bir çocuktu. Yeni birisinin gelişi onu çok da etkilememişti.
Fakat Baekhyun, Baekyun onun kurduğu muntazam düzeni bozmak için gönderilen bir şeytan gibiydi. Basketbol oynaması Yoongi'ye kıyaslanacak birini getirmişti. Ondan iki yaş büyük oğlan çocuğunu ilk gördüğü andan itibaren sevmemişti.
Bay Byun, oğlunu Yoongi'nin antrenman kursuna yazdırmıştı. Yoongi ses çıkarmamıştı çünkü ne zararı olabilir ki diye düşünmüştü. Fakat çocuk ilk günden itibaren her gün, Yoongi'nin her hareketine bir söz söylemişti.
Bu boyla nasıl baskete yazılabildin?
Topu tutamıyorsun bile.
Min, zaman geçirmek için burda gibisin.
Üçlük çizgisini geçme.
İkiliği bile zor atıyorsun.
Her gün. Yoongi her gün bu saçma cümleleri ve türevlerini duysa da isyan etmedi. Çünkü dedim ya, çocuk umursamazlık konusunda usta olmuştu. Baekhyun'un dedikleri bir kulağında girip, diğerinden çıkıyordu.
Ama unutmuyordu. Unutmayacaktı da.
Daha sonra ikisi de büyüdü ve farklı takımlara girdiler. Yanyana olmasalar da, yarış haline olmaya devam ettiler.
"...daha sonra da Baekhyun'un ısrarlarına rağmen dönelim dedik. Tanrım Yoongi, mükemmel bir tatildi. Keşke sen de gelseydin tatlım.''
Yoongi ağzına attığı peynir parçasını çiğnerken gülmeden edemedi. ''Çağırmadınız anne. Fikrimi biliyor gibiymişsin.''
Kadın, oğlunun açık sözlülüğü ile duraksadı. ''Hoseok belgesel çektiğini söylemişti.''
''Evet bir kere bile sormadığın belgesel.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chase Love || YoonKook (Askıda)
FanfictionProfosyonel basketbol oyuncusu Min Yoongi, gireceği en önemli maçlardan birinde onunla röportaj yapmak isteyen gazateci Jeon Jungkook'un yüzüne maç sırasında topu yanlışlıkla fırlatır. •MPREG•