Yorum yapmayı unutmayın sakın ha...
Sokak lambasına gözünü dikmiş bakıyordu Gülce. İçinde feci bir yalnızlık hissi, etrafında kuru bir kalabalık ama sinsi bir korkuyla her gece sabahı özler olmuştu.
Hep düşünüyordu ben bu duruma nasıl geldim. Bilmiyordu insan kimin felaketi, kimi mucizesi olacağını. Hata demeye dili varmıyordu ama öyleydi. Bir yerde hata yaptı, bu çok belliydi durumundan.
"Işığı ört gelin" diye seslendi kaynanası. Sanki karanlıkta uyuyamadığını bilmiyormuş gibi zehirli diliyle, sırf söylemiş olmak için söyleyip duruyordu.
Işığı kapatıp yatağına girdi. Yine sersebil uykularla, uğursuz düşüncelerle koydu başını yastığa. Kişinin esareti kendiyle başlarmış, duyguları ve düşünceleriyle. Ama duygular olmazsa insan dediğin canlı ne işe yarardı.
Sürekli uyandığı uykusu sonunda sabah ezanıyla bitmişti. Kalkıp odadan çıktı. Önce salonda ki sobanın kovasını değiştirdi, onu yakıp ısınmaya bıraktığında abdest almak için banyoya girdi.
İhtiyacı sonrası abdestini alıp odasına döndü. Sabah namazına durdu biçare ağlamaklı gözlerle. Her secdeye varışında göğsünü sarar huzur, bu günler de geçecek biliyor ama bir türlü inanamıyordu.
Namazdan sonra zikir çekerek yattı yatağın soğuk tarafına. Yorganı üstüne çekmiş Ya Şekür (526) esmasına devam etti. Yorgun gözleri dalarken de sabah olmuştu.
Her sabah olduğu gibi kalkıp mutfağa girdi kahvaltı hazırlamaya. Görümcesi sobanın başında ısınıyordu. Hazırlanmış işe gidecekti. Kahvaltı henüz hazırlanmış değildi.
"Gülce" diye seslendi abisi. Gülce mutfaktan çıkmıştı.
"He abi."
"Traktörün anahtarı nerde?"
"Bilmiyorum, bana vermediniz."
"Allah Allah, eve baktım yok. Ana, sende bakıver." Mustafa, eşi ve iki çocuğuyla üst katta yaşıyordu. Eltisi evden çıkmaz, hiçbir işe yanaşmaz ama söz konusu Gülce'ye laf etmek olunca herkesten önce davranır.
"Buldum buldum" dedi kaynanası koyduğu yerde bulup gelirken. Alıp bir yere koyuyor, sonra da unutuyordu.
Biraz sonra yukarıdakiler de kahvaltıya inince her zaman olduğu gibi hizmet ediyordu.
Ekmeği sofraya koyup tam yerine oturacakken görümcesi bardağını uzattı. Sabrının sınırlarında geziniyor, yine de ağzını açıp tek kelime etmiyordu. Binbir eziyetle çay koyup verdi. Herkes kahvaltısını edip birer birer kalkınca da tek başına kaldı. Tükenmişlikle, birde kursağında kalan ağlama hissiyle oturdu. Ne iştahı vardı artık, ne de kolunu kaldıracak hali...
*
Sadece bir saatlik boşlukta evden çıkmıştı. Biraz nefes almak istemişti. Akşam olmuştu ve herkes yemeğini yemiş köşesine çekilmişti. Çay saatine kadar kimsenin sesi çıkmazdı. Köyde yakın arkadaşı olan Yeliz onu köşede karşıladı ve birlikte evlerden uzağa doğru yürümeye başladılar çekirdek çitleyerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEVEDDET
Short StoryBir depremde her şeyini kaybetmiş, bir başına hayatta kalmak zorundadır. Genç ve güzel Gülce, hem evlidir, hemde yasak duygulara kapılmak üzeredir...