Yorum yapmayı unutmayın lütfen...
Görünmese de, dokunulmasa da, hatta sesi yoksa bile insanın yarasız yaraları vardı. Hiç duyulmamış, hiç fark edilmemiş acıları. Sessizlik insanın kendine sardığı en kalın kalkandı. Onu aşmak için kendini aşmalı, sonra yüksek sesle bağırmalıymış. Dokunmayın bana, acıyorum...
Gülce günlerdir Osman hocanın evinde kalıyordu. Evin her işini yapıyor, yemeklere yardım ediyor, sofrayı kurup kaldırıyor böylece karşılığını veriyordu. Artık gitme vakti gelmiş olsa gerekti. Üstüne o gece ki kıyafetlerini giymiş, buradayken giydiklerini yıkayıp katlamıştı.
"Sevgi teyze." Ellerini önünde birleştirmiş, kadının yanına sokulmuştu.
"He kuzum" deyip dönen kadın Gülce'yi o kıyafetlerle görünce anlamıştı, el bezini bırakıp tamamen kadına dönmüştü.
"Benim için yaptıklarınız için çok teşekkür ederim. Allah sizden razı olsun."
"Ne demek yavrum, ne yaptık sanki. Gidiyor musun?"
"Gideyim artık. Evime sahip çıkayım, ortalık durulmuştur."
"Ya durulmadıysa?"
"Jandarmaya giderim ne yapayım. Orası benim evim, depremden sonra devlet verdi orayı bana. Öylece bırakamam."
"Haklısın da, bende geleyim mi seninle? Ortalığı toplarız birlikte, hem bakarım iyi misin, güvende misin."
"Zahmet etme teyzeciğim, kendim hallederim."
"Aklım sende kalır ama geleyim. Seni bırakmış olurum olmaz mı?"
"İçin öyle rahat edecekse olsun madem."
"Hemen üstümü değişip geliyorum, bekle."
Evin önüne çıkıp Sevgi Hanım'ı beklerken günlerdir suladığı çiçeklerin başına gitti. Kendi çiçekleri helak olmuştu, aklına geldikçe içi yanıyordu. Şimdi gidip ortalığı toplayıp çiçeklerin saksılarını değiştirmeli, şansı varsa onların hayatlarını kurtarmalıydı.
Çiçeklerle vedalaştı okşayarak ve konuşarak. Çiçekler duyuyordu; ona su vereni, seveni, konuşanı biliyorlardı. Gülce'nin sevecek kimsesi yoktu gönlünü çiçeklere verdi, Allah'a olan sevgisi ona yetiyordu ama dokunduğunu da sevmeliydi insan, hatta sevdiğine dokunmalıydı mahşere kadar. Yoksa ellerimiz neden vardı öyle değil mi?
Sevgi Hanım evden çıkınca birlikte yürümeye başladılar. Eve yarım saat uzaklıktaydılar. Gün henüz öğle vaktini biraz geçmişti ve ikindi zamanına kadar eve varmış olurlardı.
Hoş sohbetler eşliğinde giderlerken Osman hocayı aldılar camiden. Üçü birlikte gidiyordu artık. Gülce yanında dünya tatlısı iki insanla giderken kaybettiği o güven duygusunu iliklerinde hissediyordu.
Bir yandan köye dönecek olmanın huzursuzluğu vardı içinde. Beş yıldır buradaydı. Evi kendisine aitti ve şimdiye kadar hiçbir sorun olmamıştı. İnsanlar çok acımasızdı.
Köye girdiklerinde ortalığın epey sakin olduğunu anladı. Köy kahvesinde kimse yoktu, yollar boştu. Köyün adamları neredeydi?
"Gülce" dedi bir kadın. Bu düğüne birlikte gittiği kadındı. "Nerdesin yavrum sen?"
"Ne oldu abla?"
"Kocan geldi kızım" deyince başından aşağıya kaynar sular dökülmüştü.
"Ne?!"
"He, evde birkaç gündür. Seni sorup duruyordu, gerçi bugün durakta görmüşler" deyince Gülce koşmaya başladı. "Kız ne oldu?" dedi arkasında kadın. Gülce canhıraş eve giderken, Osman hoca ve Sevgi Hanım peşindeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEVEDDET
Short StoryBir depremde her şeyini kaybetmiş, bir başına hayatta kalmak zorundadır. Genç ve güzel Gülce, hem evlidir, hemde yasak duygulara kapılmak üzeredir...