Seokjin’in Min Yoongi ile ilgili duyduklarına bakılacak olursa, Yoongi’nin düzenlenmiş evlilik fikrine olumsuz yaklaşabileceğini bekliyordu. Buna hazırlamıştı kendini. Etkilemeye ve ikna etmeye ve baştan çıkarmaya, Yoongi’nin köşelerini yumuşatmaya ve ona hoş görünmeye hazırdı ta ki bu yemekten sağlam bir evlilik sözleşmesi ile ayrılana kadar. Seokjin Yoongi’nin bu fikre şiddetle ters bir tavır takınmasını beklememişti.
Seokjin masada oturuyor, parmakları tabağının kenarını sıkıca tutuyor ve gözlerini hızlıca kırpıştırıyordu Min Yoongi odadan hışımla çıkıp Seokjin’in kendine verdiği bütün sözleri, hayallerini ve umutlarını da beraberinde götürüyordu. Yoongi’nin attığı her adım Seokjin’in başarısızlığıydı, bu evliliği garanti altına almasının başarısızlığı, Jeongguk’u korumasının başarısızlığı, annesine verdiği sözü tutmasının başarısızlığı. Karnı kasıldı, boğazının gerisinde asidin acı bir tadı vardı.
“Sekreter Park,” diye seslendi chairwoman, bir eli ile yorgun bir şekilde alnını ovuşturdu. Sekreteri arka kapıdan gelip ilgili bir şekilde yanındaki yerini aldı. “Bana bir oda ayarla, uzanmam gerek.”
Taehyung birden oturduğu yerden kalktı ve masanın etrafında dönüp Bayan Min’e yardım etti kalkması için. “Granny, iyi misin?” diye sordu bir kolunu onun etrafına sarıp onu desteklerken.
Taehyung’un elini kovuşturup huysuz bir şekilde cevap verdi. “İyi değilim. Yakında öleceğim ve Yoongi’nin anne-babasına onun neden bir ahmağa dönüştüğünü açıklamak zorunda kalacağım.” Taehyung’u itti. “Çekil şimdi.”
Taehyung yaşlı kadının koluna girdi ve onunla kapıya doğru yürüdü, “Yardım edeyim.”
“Yardımına ihtiyacım yok. Daha iyi bir toruna ihtiyacım var.”
Taehyung omuzunun üzerinden Seokjin’e bakıp özür diler gibi gülümsedi. “Hemen dönerim. Kusura bakma!”
Odadan çıktılar, chairwoman sesli bir şekilde söyleniyordu ancak Seokjin dinlemeyi bırakmıştı, kulaklarındaki gürleme diğer tüm sesleri boğuyordu. Bu şekilde bitmesine izin veremezdi. Tek şansının o daha mücadele bile vermeden odadan öylece çıkıp gitmesine izin veremezdi.
Seokjin hızlıca ayaklandı ve girişe doğru koşmaya başladı, Yoongi’nin hala orada, hala Seokjin’in ulaşabileceği bir yerde olması için deli gibi dua ediyordu. Lütfen, diye düşündü, lütfen, lütfen, lütfen.
Omuzları havada ve ceketini kendine sımsıkı saran, saçı şiddetli rüzgardan yana yapışmış Yoongi’yi lobinin geniş camlarından gördüğünde baş döndürücü bir rahatlık göğsüne yayılmıştı. Döner kapıyı dışarı doğru itti ve ısıran rüzgarın ilk darbesini ensesinde hissettiğinde montunu içeride unuttuğunu ancak o zaman fark etti.
Omurgasından aşağı inen ürpertiyi yok saydı ve ileri doğru gitti koşar adımlarla, “Min Yoongi!” diye seslendi. Dışarıdaki sert havaya rağmen sesinin ulaşmasına sonsuz bir minnet duymuştu o an.
Yoongi hafifçe büyüyen gözlerle döndü ona. Dudakları öfkeli bir şekilde bükülüydü ancak Seokjin umursamıyordu. Yoongi durmuştu ve önemli olan tek şey buydu.
“Biraz konuşabilir miyiz?” diye sordu Seokjin nihayet Yoongi’ye yetiştiğinde. Bir başka rüzgar atağı etraflarını sarmış, buzdan parmaklar Seokjin’in saçlarının arasından geçmiş, yanaklarını sızlatmıştı. Parmaklarını bacaklarına bastırdı titrememeye çabalayarak, dikkatini yalnızca Yoongi’ye verdi.
Yoongi’nin kaşlarındaki çatık daha da derinleşti bakışlarını Seokjin’den çekip, kısık gözlerle caddeye dönmeden önce. “Kendimi açıkladım. Seninle evlenmiyorum.” Omuz silkti. “Kişisel algılama. Kimseyle evlenmiyorum.”
Seokjin dudaklarını birbirine bastırdı ve Yoongi’yi kendi tarafına çekmeye ihtiyacı olduğunu hatırlattı kendine. “Büyükannen tam tersini düşünüyor gibi.”
“Memurun karşısına dikilip ‘Evet’ demek zorunda olan kişi büyükannem değil.”
Seokjin bir elini kaldırıp gözlerinin önüne düşen tutamları çekti, ona bir kez daha saldıran rüzgara karşı savaş veriyordu. “Lütfen içeri geçip sadece konuşabilir miyiz, bir dakikalığına?”
Yoongi en sonunda Seokjin’e bakmak için geri döndü, bir azar dudaklarında hazır bekliyordu. “Hayır.”
Seokjin ona yaklaşmak için bir adım attı ve Yoongi geri çekildi. “Tanrı aşkına,” diye mırıldandı Yoongi huysuz bir şekilde, ellerini pantolonunun ceplerine koydu. Gayet normal bir şekilde tentenin dışına ve fırtınanın içine yürüdü, saniyeler içinde sırılsıklam olmasına neden olan yağmuru umursamıyor gibiydi.
Seokjin çığlık atmak istiyordu, içerideki sıcaklığa geri dönmek istiyordu, bu aptal, saçma düşünceyi unutmak istiyordu. Kendi seçimi olan bir kaderin lüksüne sahip olmak istiyordu, başkalarının verdiği kararların üzerinde tehlikeli bir şekilde dengede durmayan. Bu rahatsızlığı yutkunarak bastırdı ve kendine doğduğu günden beri hayatına yüklenen kaderi hatırlattı kendine. Yoongi’nin arkasından giderek tentenin dışına çıktı. “Evlilikle ilgili bu kadar korkunç olan şey ne?” diye sordu sesinin altında yatan öfkeli bir tonla. “Eninde sonunda yapmak zorundasın. İyi bir koca olacağım.”
Yoongi topuklarının üzerinde döndü, gözleri yağmura karşı kısılmış, dudakları artık aşina olduğu bir şekilde bükülmüştü. “Çaresiz gibisin.”
“Öyleyim,” dedi birden Seokjin, belirsiz kelimeler daha o süslü bir çerçeveye yerleştiremeden, bal damlayan tatlı cümleler halini alamadan alel acele terk ediyordu dudaklarını. “Çaresizim. Bu evliliğe ihtiyacım var.”
Yoongi gözlerini devirdi, hareket etmedi, ve Seokjin kaygının boğazına yapıştığını, nefesini ciğerlerinden çalmakla onu tehdit ettiğini hissedebiliyordu. “Bana yalvaracak mısın?” diye sordu Yoongi, sesindeki tiksinti ağır ve keskindi.
“Evet!” diye cevap verdi Seokjin, kelimeler sıkılı olan boğazından ince, hırıltılı ve korkmuş bir şekilde çıkıyordu. Siktir, eğer Jeongguk’un güvende olması anlamına geliyorsa yalvarırdı günlerce, burada yağmurun altında, donmuş ve aç ve rezil olmuş bir şekilde. “Evet eğer işe yarayacaksa. Burada dizlerimin üzerine çökeceğim ve sana yalvaracağım.”
Diz çökmek için harekete geçti, Yoongi’ye doğru eğilmeye başladı ancak Yoongi öne eğilip onu kolundan tutarak yukarı çekince şaşırmıştı. Sendeledi, dengesini kazanmaya çalışırken Yoongi’nin alanına bir adım daha yaklaştı ve Yoongi’nin yüzünden yalnızca birkaç santim uzakta, sonunda durdu. Gözlerini kırpıştırdı, yağmur görüşünü bulanıklaştırıyor, Yoongi’nin burnunun şeklinin, koyu renkli gözlerinin bir pustan ibaret olmasına neden oluyordu. Yoongi’nin saçları alnına yapışmış, yağmur damlaları koyu renkli kirpiklerinden damlıyordu ve eli Seokjin’in dirseğinde sağlam, ince ve yağmurdan sırılsıklam olmuş gömlek kumaşının üzerinde ılık bir şekilde duruyordu. Her şey durdu, aklında şüphenin yüzlerce sesi, boğazından yukarı tırmanan panik, midesini düğümleyen korku. Seokjin derin bir nefes aldı, dirseğindeki ılıklık onun için ağır bir çapaydı.
“Senin yalvarmanı falan istemiyorum.” dedi Yoongi, Seokjin ise alarma geçmiş bir şekilde kolunu büktü Yoongi’nin bileğine tutunmak, bu sıcaklığı daha da yakınına çekmek, var olduğunu bilmediği bu çapaya daha da yaklaşmak için.
“Sana ihtiyacım var,” dedi Seokjin hızlı bir şekilde, Yoongi birbirini kavrayan kollarına kaşları çatılı bir şekilde baksa da. Seokjin daha da sıkı kavradı, parmakları Yoongi’nin montunun sert kumaşının içine gömülüyor, daha da ileri kanına ve kemiğine gömülmeye çalışıyordu. “Sana ihtiyacım var,” diye tekrar etti, sesi daha güçlü, sağlam ve dengeliydi. “Sana o kadar ihtiyacım var ki tahmin bile edemezsin. Bir yıl, Yoongi. Sana bir yıllığına ihtiyacım var ve sonra beni bir daha asla görmeyeceksin.”
Yoongi bakışlarını tekrar yukarı kaldırdı ve Seokjin’le buluşturdu. Seokjin’in gözleri büyük ve yalvarır gibiydi. Seokjin’in dirseğindeki eli biraz daha sıkılaştı, sıcaklık kolundan aşağı doğru, Yoongi’nin ceketine gömülü parmaklarına kadar ulaşmıştı.
“Bir yıl,” dedi tekrar, ve Yoongi’nin gözlerindeki sarsıntıyı, bükük dudaklarının bir an için yumuşayışını izledi. Seokjin bir adım daha yaklaştı, nefesini tutmuş, Yoongi’nin cevabını bekliyordu.
En sonunda Yoongi homurdandı ve Seokjin’in kolunu itti, geri çekildi. “Evlenmiyorum.” dedi kararlı bir şekilde, sertçe birbirine bastırdığı dudakları ince bir çizgi halini almıştı.
Seokjin geri adım attı ve tüm hava ciğerlerinden çekilmiş gibi hissetti. Üşümüştü ve ıslaktı ve rüzgar ensesini kesip duruyordu ancak bu onu yıldırmadı. Ta ki vale Yoongi’nin arabasını getirene ve Yoongi şoför koltuğuna oturup ıslak tutamları gözünden çekmek ister gibi başını sallayana dek. Aniden soğuk Seokjin’i vurdu ve kollarını göğsüne sardı biraz olsun sıcaklık için, parmakları bilinçsiz bir şekilde az önce dirseğini, Yoongi’nin kavradığı yeri sarmıştı.
Yoongi son kez ona baktı, gözlerinde neredeyse anlayışa benzer bir şey geçmişti arabayı çalıştırıp Seul’ün yağmurlu caddelerine çıkmadan önce.
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Gilded World | YOONJIN (Çeviri)
Fanficorijinal hikaye ao3'te @smiles tarafından yazılmıştır Jeon Seokjin'in genç kardeşinin yaklaşan, sevgisiz bir evliliğe gebe olan nişanını durdurmak için tam olarak dört haftası vardı. Buna bir son vermenin tek yolu ise Jeon ailesi için daha iyi, daha...