Seokjin'in galerideki en keyif aldığı şeylerden biri, yeni bir sergi için oradan oraya koşturmaktı. Başka bir tadı vardı bunun, yeni eserlerin gelmesi, sanatın en baştan düzenlenmesi. Yenilikler, talepler, yemek ayarlamaları, reklamlar. Sürekli bir koşuşturma vardı, hayat dolu ve yeni, büyüyen, genişleyen. Böyle bir şeyin yapımında yer almak ona keyif veriyordu, sürecin bir parçası olmak, her ne kadar sanatın kendisinde parmağı olmasa da.
Güney Kore'nin güneyindeki denizcilikle ilgili bir koleksiyon hazırlıyorlardı. Anahtar parçalar Endonezya, Singapur ve Filipinler'dendi. Bütün galeriyi etkisi altına alan tutkulu bir havası vardı. Yöneticisi Seokjin'e, eğer bu sergi başarılı olursa, belki bu galeriye bir şube açabileceğini söylemişti.
"Aklımda Busan var şimdilik," dedi, gözleri ışıl ışıl, umutlu ve hayal doluydu. "Sen oralıydın değil mi?"
Soruyu direkt olarak yöneltmese de ne ima ettiği açıktı. Oranın başına geçip geçmeyeceğini soruyordu. Oraya, Busan'a ve annesinin yanına geri taşınmak ve kendi galerisinin başına geçmek isteyip istemediğini soruyordu. Ve bir an için, Seokjin bu fikre sıkı sıkı tutunmak istedi, taa ki karşısındaki kadın biraz utangaç bir biçimde gülene kadar.
"Ah, ama artık Min Yoongi'n var senin değil mi? Kusura bakma, unutup duruyorum."
Yoongi vardı hayatında, şimdilik, en azından birkaç aylığına. Bir an için geleceğinin neye benzediğini bilmediğini fark etti.
Kafasındaki düşünceler, yaz stajyeri Seungkwan üst üste duran iki büyük koliyi taşıyarak içeri girdiğinde dağıldı.
Seungkwan onu fark edip eğilerek selam verme girişiminde bulundu. "Takım lideri Jeon! Günaydın!"
Seokjin gülerek karşındaki oğlana elini salladı, "Gerek yok," dedi yaklaşıp kutuları tutarak ona destek verirken, "Bekle, yardım edeyim." Üstteki kutuyu kollarının arasında tutarak göğsüne yasladı.
"Sunbaenim!" dedi Seungkwan heyecanlı bir şekilde gülümseyerek, "Teşekkür ederim." Seokjin de kendini bu heyecanlı gencin gülümsemesine karşılık verirken bulmuştu.
Seungkwan'ın kolileri bodrumdaki depoya taşımasına yardım etmiş ve yol boyunca onunla sohbet etmişti. Kafa dağıtmak için güzel bir yoldu. Seungkwan hevesli ve konuşkan bir çocuktu ve sohbeti Seokjin'in aklını şefiyle yaptığı konuşmadan ve belirsiz geleceğinden uzak tutmakta işe yarıyordu. Kolileri bodruma bırakıp, Seungkwan'ın başlangıç noktası olan, galerinin birinci katına dönüp ikinci tura başlamaları oldukça kısa bir zaman aldı. Seokjin derin bir nefes almış ve sergilemeyi bitirdikleri yeni çalışmalara göz atmaya karar verdi. Kalın beyaz basamaklara ilerleyerek ikinci kata çıktı, karşısına çıkan her eserde duraksadı ve her çalışmayı tek tek inceleyerek asistanların altlarına aldığı notları okudu.
Dikkatini çeken spesifik bir çalışma vardı, şekillendirilmiş devasa gri bir tuval, ve yüzü olmayan bir anne ve çocuk formu. Anne çocuğu kollarının arasında tutuyor, eli koruyucu bir biçimde çocuğun başında duruyordu. Herhangi bir yüz hattı yoktu, ama duygular renklerin tablodaki dağılımı ile çok güzel yansıtılmıştı diye düşündü Seokjin. Annenin saçlarında siyahın içinde kanayan mavi, bedeninde, çocuğuna yakın yerlerde çiçek açan sarılar ve pembeler. Fırça darbelerinden sevgi fışkırıyordu adeta, Seokjin tabloya bakarken kendini gülümser bir halde buldu.
Gözü tablonun altındaki plağa kaydı, "MAMA" başlığı büyük kalın harflerle yazılıydı. Aklı, Busan'daki kendi annesine giderken, yüreği özlemle burkuldu. Normalde annesini yalnızca senede bir kez görme fırsatı olurdu, Chuseok zamanı Jeon'ların evindeki sorumluluklarını yerine getirdikten sonra. Geçen sene bu şansı kaçırmıştı Jeongguk'u güvende ve özgür tutmak için kendine bir eş aradığından. Garipti, geriye dönüp baktığında. Bir sürü şey olmuş, o zamandan beri hayatında birçok şey değişmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Gilded World | YOONJIN (Çeviri)
Fanficorijinal hikaye ao3'te @smiles tarafından yazılmıştır Jeon Seokjin'in genç kardeşinin yaklaşan, sevgisiz bir evliliğe gebe olan nişanını durdurmak için tam olarak dört haftası vardı. Buna bir son vermenin tek yolu ise Jeon ailesi için daha iyi, daha...