Seokjin çorbaya bir tutam daha tuz ekledikten sonra saati kontrol etmiş ve yosun çorbasını yetiştirdiğine sevinmişti. Mutfaktan çıkmış ve merdivenlere, Yoongi'nin kapısı hala kapalı olan odasına bakmıştı. Yoongi'nin yumuşacık yorgana sarınmış ve dudaklarını bükmüş halini düşünüp kendi kendine gülümsemişti.
Ellerini bir mutfak havlusuna silmiş ve merdivenlere yönelmiş, merdivenleri ses çıkarmamaya dikkat ederek yavaş yavaş tırmanmıştı. Kapıya yetiştiğinde önce durmuş, sonra kulağını kapıya yaklaştırarak içeride bir hayat belirtisi var mı diye dinlemişti. Sonrasında ise dikkatlice kapıyı açıp içeri girmişti.
Tam tahmin ettiği gibi, Yoongi bir battanniye yığınını koza gibi etrafına sarmış, yastıklarsa yatak odasının yerini boylamıştı. Dışarıda güneş yükselmeye başlamış ancak odanın perdeleri sonuna kadar kapalıydı, odaa hafif bir mavilik hakimdi yalnızca. Seokjin yavaşça yatağa yaklaşmış, nefesini tutarak eğilip Yoongi'nin yüzünü görmeye çalışmıştı.
Yoonginin dudakları uykusunda hafifçe bükülmüş, yüz ifadesi rahatlamış görünüyordu. Yanaklarındaki hafif pembelik, sıcakladığını gösteriyor gibiydi. Seokjin gülümsemiş ve neredeyse elini Yoongi'nin yüzündeki saçları geriye ittirmek için uzatmıştı. Kendini son anda durdurmuş, parmaklarını bükerek elini bir yumruk haline getirmiş ve geri çekmişti.
Aslında Yoongi'yi uyandırmaktı planı, birlikte kahvaltı yapmaya kararlıydı. Yoongi bugün izinliydi, doğum gününün şerefine işe bir gün ara vermişti. Seokjin'in bundan son dakika haberi olduğu için işten izin almayı başaramamıştı. Eğer Yoongi'nin büyükannesi Seokjin'i arayıp Yoongi'nin doğum günü yemeği için haber vermeseydi, hiç haberi olmayacaktı. Bu nedenle, izin alamasa da, Yoongi'yle birlikte kahvaltı yapmayı hayal etmişti, ev yapımı yosun çorbasının menüde olduğu (Ç/N: Bu çorbaya doğum günü çorbası da deniyormuş). Ne var ki, Yoongi'nin huzurlu yüz ifadesine bakan Seokjin onu uyandırmaya kıyamamıştı.
Odadan elinden geldiğince sessizce çıkmış, gizlice Yoongi'nin çalışma odasına girmişti. Yoongi'nin masasına şöyle bir göz gezdirmiş ve ona çıkmadan bir not bırakmak için kalem kağıt aramıştı. Yoongi'nin masası kendi içinde bir düzeni olan kargaşa diye geçirdi aklından Seokjin. Masanın üzerindeki şeyler kendi içinde grup grup istiflenmiş ancak ilk bakışta karman çorman görünüyordu.
Birkaç dosyayı itmiş, masadaki eşyaların altlarına bakarken eline bazı fotoğraflar geçmişti. Bir an için nefesi teklemiş, elinde tuttuğu dosyaları kenara indirmişti. Yavaşça sandalyeye oturmuş ve dikkatlice elini tekrar fotoğraflara götürmüş, hafif bir biçimde dokunmuştu.
Küçük bir fotoğrafı eline alırken dudakları hafif bir gülümsemeyle kıvrılmış, daha dikkatli incelemek için fotoğrafı yaklaştırmıştı.
Seokjin ve Jeongguk'un birlikte tatlı patates yedikleri bir fotoğraftı, ikisinin de burunları soğuktan kızarmıştı. Jeongguk, burnunun kırıştığı ve gözlerinin hilal şekline dönüştüğü tavşana benzeyen tatlı gülümsemesiyle sırıtıyordu. Seokjin ise patates yiyordu, yanakları şişik ve dolu doluydu. Fotoğrafın Kasım'dan olduğunu fark etti, üçünün birlikte Han Nehri'ne yürüyüşe gittikleri günden.
Seokjin hala Yoongi'nin kameranın etrafında kıvrılan parmaklarının şeklini hatırlıyordu. Ancak o zaman Yoongi'nin odağında ufuk çizgisi olduğunu sanıyordu.
Fotoğrafa bakmaya devam ederken sessizce gülmüş, yanakları ısınmıştı. Göğsünde yükselen bir memnuniyet vardı, Yoongi'nin ilgisinin kendisinin üzerinde olması, asla tahmin etmediği baş döndüren bir ilaç etkisi yaratmıştı. "Demek benim fotoğrafımı çektin" fotoğrafları masada bulduğu yere geri bırakıp dosyaları geri üzerine yerleştirdi. "Ne kadar sahtekarca." dedi kendi kendine mırıldanarak, ve eğlenerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Gilded World | YOONJIN (Çeviri)
Fanficorijinal hikaye ao3'te @smiles tarafından yazılmıştır Jeon Seokjin'in genç kardeşinin yaklaşan, sevgisiz bir evliliğe gebe olan nişanını durdurmak için tam olarak dört haftası vardı. Buna bir son vermenin tek yolu ise Jeon ailesi için daha iyi, daha...