Medya: Jungkook-Lost Stars
Yoongi, Seokjin'in kendisini Yoongi'nin hayatına ne kadar entegre ettiğini bunu birden bire son verene kadar anlamamıştı. Yoongi'nin -itiraf etmek gerekirse biraz alkolün etkisinde ancak son derece yerinde- patlamasından sonra Seokjin tam olarak anlaştıkları gibi hareket etmeye başlamıştı. Burnunu Yoongi'nin işine sokmuyordu.
Yoongi eve döndüğünde çalışmakta olan çamaşır makinesinin sesine şimdiden ne kadar alıştığını fark etmemişti. Sabahları dişlerini fırçalarken mutfaktan gelen ayak seslerini artık kabullendiğinin farkına varmamıştı. Akşamları okuma köşesinden gelen huzurlu sesi duymayı beklemeye ne zaman başladığını bilmiyordu.
O geceden beri, Seokjin kendini geri çekmişti. Sabah evden erken çıkıyor ve gece geç geliyordu. Yoongi'nin ofisine sürpriz kahvelerle çıkıp gelmiyor, beklenmedik zamanlarda telefon açmıyordu. Yoongi'nin hala aynı çatı altında yaşadıklarını bilmesini sağlayan tek şey işe giderken mutfakta kahvaltı yapıldığına dair ufak tefek kalıntılar ve akşam çok geç döndüğünde duyduğu kapı sesiydi.
Buna son vermenin sebebi buydu zaten, dedi kendine sert bir şekilde, Seokjin'in yatak odasının kapalı kapısına bakarken. Seokjin on bir ay içinde gitmiş olacak. Bağlanmaması gerektiğini biliyordu. Bundan daha güçlü olduğunu sanmıştı. Kaşındaki çatık derinleşmiş, gözleri Seokjin'in evde olduğunun tek belirtisi olan, kapının altından sızan ışığa kısık bir şekilde bakıyordu.
İnsanlar giderdi. İnsanlar giderdi ve onlardan başka bir şey beklememek en iyisiydi.
Ellerini sweatshirt ceplerine soktu ve Seokjin'in kapısından uzaklaştı, adımları kendi stüdyosuna uzanan merdivenlere doğru yönelmişti. Buna bir son vererek doğru olanı yapmıştı, ancak bu bilgi göğsündeki ağrıyı yatıştırmaya hiçbir fayda sağlamıyordu.
***
Yoongi'yi görmezden gelmek zor değildi, sadece çok yorucuydu. Seokjin sabahları evden erken çıkmaya ve akşamları geç dönmeye başlamıştı oda arkadaşı ile denk gelmemek için. Yoongi'nin "herkes kendi işine baksın" derken muhtemelen tam olarak "bir daha asla birbirimizi görmeyelim" demek istemediğinin farkındaydı ancak Seokjin fevri bir insandı ve işleri olağanüstü yerlere getirmeyi severdi.
Başlarda arkadaşlarıyla dışarı çıkıyordu, ve güzeldi, arayı kapatmak ve eğlenmek. Kendine sırf eğlenmek amacıyla gece dışarı çıkma iznini en son ne zaman verdiğini hatırlamıyordu. Ancak Sandeul'ün esir alabileceği akşamlarının sayısı sınırlıydı ve çok geçmeden diğer arkadaşları onu geri istemişti.
"Bana çok bağlılar," dedi Sandeul Seokjin'e, dudakları keyifli bir gülümseme ile gerilmişti.
Seokjin galeriden geç çıkmayı denemiş, iş yapmaktan çok bilgisayarında oyunlar oynuyordu. Seokjin ölmüştü - yine, ve tamamen adaletsiz bir şekilde, internet bağlantısındaki bir kopukluktan dolayı - telefonunun ekranında Jeongguk belirip gelen bir çağrıyı simgelediğinde.
Gülümsedi ve cevap verdi. "Evet Jeongguk?"
"Şifren ne hyung?"
Seokjin, Jeongguk'un sorusuna kaşlarını çattı. "Ne şifresi?"
Jeongguk sinir olmuş bir nefes üfledi sanki cevabın son derece açık olması gerekiyormuş gibi. "Evin için. Herkesin doğum gününü denedim."
Seokjin gözlerini kırpıştırdı, panik midesinde bir yerde kıvılcım almaya başlıyordu ancak kafa karışıklığı hala ağır basıyordu bu hisse. "Sen, ne?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Gilded World | YOONJIN (Çeviri)
Hayran Kurguorijinal hikaye ao3'te @smiles tarafından yazılmıştır Jeon Seokjin'in genç kardeşinin yaklaşan, sevgisiz bir evliliğe gebe olan nişanını durdurmak için tam olarak dört haftası vardı. Buna bir son vermenin tek yolu ise Jeon ailesi için daha iyi, daha...