22

149 16 3
                                    

seokjin öğrencilerin önünde durdu ve ellerini sırtının arkasına koydu, sessizce bize baktı. sonra sesi duygusal olmadan yüksek sesle gürledi. her kelimesi kısaydı, bir kırbaç darbesi gibi.

seokjin:"bugün savaşa gideceksiniz. dünya savaşına. birçoğunuz, ölümsüz olarak doğmanıza rağmen- hala kendi gölgelerinden korkan yavru köpeklersiniz. ama artık savaş- bir peri masalı değil, kitaplarda anlatılan bir hikaye değil. bu, yüzleşmeniz gereken bir şey. hazır olmalısınız. nasıl bir şey olduğunu hissetmelisiniz."

seokjin öğrencilerin heyecanı yatışana kadar bekledi, ve devam etti:

seokjin:"rakiplerinizi öldürebilirsiniz, ama sadece görünüşünü alacağınız askerin becerilerini kullanarak. size bir zamanlar ölen askerlerin bedenleri verilecek."

lalisa:"buna gerçekten gerek var mı?"

seokjin:"malbonte ordusunun okula ne zaman saldıracağını da soracak mısın?"

seungmin:"kimin umurundayız?"

seokjin seungmin'e yaklaştı, uzun süre gözlerinin içine baktı.

seokjin:"sen kimsenin umurunda olmayabilirsin de..."

seokjin başını kaldırdı ve emri verdi:

seokjin:"girdaba!"

...

uçurumun kenarında durdum ve aşağıya baktım. orada bir yerlerde dünya'nın ana hatları göründü. bir etki mi yoksa hepsi gerçek mi, ama kan ve ölüm kokusunu aldım. mide bulantısı boğazıma geldi. o gecenin anıları gözlerimin önünde açıldı. nefes almakta zorlandım.

jennie iç ses:"istemiyorum... istemiyorum. yine, tekrar, daha ne kadar?!"

soğuk parmaklar omurgama dokundu. öğretmenin sakin, huzurlu ses, kulağın üzerinde duyuldu:

seokjin:"korkmak doğal bir şeydir. korkunu evcilleştir. seni felç etmesine değil harekete geçmeye motive etmesine izin ver. üstesinden gelebilirsin."

sırtıma dokunan parmaklar geri çekildi. etrafıma baktım ama seokjin gitmişti. aşağı bakıp boşluğa adım atmaya karar verirken, ruhumda bir şey tıkladı, bir şey kırıldı. ama bu çöküş- hissettim- beni geleceğe hazırlıyormuş gibi daha güçlü yaptı.

jennie:"başarabilirim."

boşluğa bir adım. insan uçurumuna uçuş. doğrudan mezbahaya indim. ayaklarım yere değdiği an birkaç mermi geçti. yuvarlandım ve barikatın arkasında saklandım. bir daha asla yükselmeyecek cesetlerin karmaşası. silah sesleri ve haykırışların kakofonisinde boğulan kısa komutlar. kafam karıştı ve ne yapacağımı bilemedim. burada biri elimi tutuyor ve diğerlerine koşmak, ilerlemek için bağırıyor, haydi, haydi! ve birisi onu örtbas etmesini emreder, ve küfürler yağdırarak parmağını tetikten kaldırmadan ateşe koşar. ve ona yardım etmek istiyorum, hazırım, ama saklandığım yerden çıkar çıkmaz, onun kurşunlarla delik deşik diz çöktüğünü görüyorum. ve yine saklanıyorum. yine kafam karıştı. yine korktum. gözlerimi kapattım, derin bir nefes aldım. çığlıklar ve silahların korkunç gürültüsü, sanki televizyondaki ses küçültülmüş gibi azaldı. ama kulaklarımdaki çınlamayla bir inilti geldi. ilk başta sessiz ama giderek artıyor. gözlerimi açtım, baktım. sığınağa ulaşamayan bir asker yerde yatarken bacağında kanayan yarasını tutuyordu. adam sürünmeye çalıştı, ölümün kucaklamasından kaçmaya çalıştı. asker bana baktı, elini uzattı ve dudakları bir dua fısıldadı...

jennie iç ses:"ona yardım etmezsem ölecek!"

hedef olmamak için kendimi yere bastırdım ve askere doğru süründüm.

heaven's secret, taennieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin