Bölüm 7: Ilgaz

9.9K 742 22
                                    

Sırılsıklam ve olduğum yerde ifadesiz bir şekilde dikilmemden daha tuhaf olan onun da, olduğu yerde aynı ifadesiz bakışlarla dikilmesiydi. Bana saatler uzunluğunda gelen ama normalde birkaç saniyeyi aşmayan bu süreçten sonra dikkatim sahne tarafından gelen bir sesle dağıldı.

"Salon kapanıyor, içeride kimse kalmasın!"

Başımı sesin geldiği yöne çevirdiğimde sahnenin tüm dekordan kurtarılmış ve aynı zamanda karşımdakinin hala beklediğini cevabı almamış olduğunu fark ettim. Elimde olsa üzerimden süzülmekte olan su damlalarının yoğunluğundan kurtulabilmek için bir köpek gibi silkinirdim ama bu, bulunduğum konumu daha tuhaflaştırmaktan başka hiçbir işe yaramazdı. Bakışlarımı tekrar karşımda, beni taklit edercesine dikilen Vladimir'i canlandıran topluluk oyuncusuna çevirdiğimde onun da dikkatinin dağıldığını gözlemledim.

"Burayı terk etmemiz lazım." dedi yavaş yavaş aşağıya doğru inen merdivenleri adımlamaya başladığında.

Tek kelime edemeden binadan çıkıncaya kadar peşi sıra yürüdüm ve en azından hala yürüyebildiğimi fark edip vücudumun kontrolünü tekrar kazanmaya başladığım için sevinmiştim.

"Evet." dedim aniden bakışlarımı karşımdakinin yüzüne çevirerek.

"Evet?" dedi tam olarak neyi onayladığımı anlamayarak.

"Evet, kitabımı arıyordum." diyebildim tekrar konuştuğumda. Nefesim en fazla üç kelimelik cümleler kurabilecek kadar düzenliydi.

"Aa, evet kitabın." dedi konunun ne olduğunu çabucak hatırlayıp elindeki kitabı bana uzatarak.

Kitabı elinden kapıp ıslanmamasına dikkat ederek çantama attım. O aşamadan sonrası için kaygılıydım; çünkü ıslak vücuduma çarpan rüzgarın soğuğunu dahi hissedemeyecek kadar hissizleşmiştim.

"Teşekkürler." diyebildim fakat sonra beynimde çakan şimşekle hızlıca "Nerede buldun?" diye sordum.

"Koltukta duruyordu." derken kayıp eşyaları kurtaran bir kahramanın bürüneceği bir ses tonuyla konuşmuyordu ama hemen ardından "Provayı bölen sesin kaynağını merak edip yukarı çıkmıştım." diye açıklamaya devam etti.

Provanın, çantamdan fırlayan metal kalem kutu yüzünden ne kadar şiddetli bölündüğüne dair yeni bir fikrim olmuştu ve bu, prova anında utandığımdan çok daha fazla utandırmıştı.

"Ö-özür dilerim, bölmek istememiştim." çantama vurdum ve metal kalem kutusunun sesini prova dışında da işitmesine izin vererek "kendisi bulunduğu yerden pek memnun değilmiş anlaşılan, ilk fırsatta kaçmaya çalıştı." dedim.

Provanın bölünmüş olmasını çok kafasına takmadığını belli edercesine güldü. Vücudumu saran buzların yavaş yavaş kırıldığını hissediyordum; ancak bu aynı zamanda rüzgarın soğuğuna da duyarlı hale getirmişti bedenimi.

"Ben de kitabı bulduğumda, çok kötü oynadığımız için kitabın tepkisini öyle belirttiğini düşünmüştüm. Şu an içim rahatladı." dedi.

Ben de güldüm ama titreyen vücudumun nedeni kısık sesli gülüşüm değil, iliklerime kadar üşüyor oluşumdu.

"Ilgaz" dedi, ben uzattığı ele birkaç saniye süresince ifadesiz bir şekilde bakarken.

"Sesil" dedim, tanışma evresine geçtiğimizi geç fark etmenin verdiği utançla elimi hızlıca onunkiyle buluştururken.

"Memnun oldum Sesil." derken gözlerindeki kaygı daha okunasıydı. "Sanırım gitmelisin." dedi.

"Gitmeli miyim?" diye sordum, tasdik beklercesine; fakat o cevap vermeden titreyişlerimin dışarıdan anlaşılır boyutlara geldiğini fark ettim ve hak vererek "Sanırım gitmeliyim." dedim kırık bir gülümsemeyle.

"Bir dahaki prova Perşembe günü 6'da orada görüşürüz." dedi ama hemen ardından beni baştan aşağı süzerek "Tabi kendini, gelebilecek kadar iyi hissedersen." diye ekledi.

"Umarım." dedim, kendi bağışıklık sistemime güvenmediğimi çok belli etmiştim. "Görüşürüz" derken o çoktan ayrılmak üzere ilk adımını almıştı.

Arkamı dönüp yürümeye başladığımda titreyen bedenimi bir anlığına da olsa zapt edebilmek için kollarımı vücuduma sardım. İstemsizce başımı biraz önce, adının Ilgaz olduğunu öğrendiğim amatör tiyatro oyuncusuyla dikildiğimiz yere çevirdim. Silik bir yasemin kokusu yüzüme vuran rüzgarla ciğerlerime doldu. Rüyada olup olmadığımı anlamak için bakışlarımı, kampüste yürüyen insanlara çevirdim. O insanlardan, tenime işleyen soğuk dalgalarına kadar her şey olabildiğince gerçekti; fakat eve varıncaya kadar gördüğüm her kareyi değerlendirerek yaşadığım her şeyin rüya olabilme ihtimalinden vazgeçmemiştim.

***

Yatağımın içerisine girdiğimde hala titrememden, aldığım sıcak duşun ve neredeyse yanana kadar kuruttuğum saçlarımın iliklerime kadar işleyen soğuğa çözüm olmadığını anlamıştım. Telefonumun dijital saati 21:50'yi göstermesine rağmen ben çoktan soğuk bir günün arkasında bıraktığı yorgunluğun tortusuyla günü bitirdiğimi farkına varmıştım.

Ilgaz'la yaptığımız küçük ama tuhaf konuşmanın ardından duyduğum yasemin kokusunu düşünmeden edemiyordum. Daha önce pek çok algımın bana oynadığı oyunların kurbanı olmuştum ama hiçbir algımın daha önce koku duyusuyla birleştiğine tanık olmamıştım. Fakat ne yazık ki yaseminlerin açmasına daha üç ay olduğunu hesapladıktan sonra aklıma daha mantıklı bir açıklama gelmiyordu. Ne olduğunu hatırlamadığım o gecede, kendi kendime, bir hissi, bir anı veya belki bir durumu yasemin kokusuyla ilişkilendirmiş olmalıydım ve o, ne olduğu bilmediğim olguyla karşılaştıkça da yasemin kokusunu rüyalarımda bile duyuyor olmamın en mantıklı açıklaması buydu.

Kafama kadar çektiğim yorganımın altında düşüncelerimle boğuşurken cep telefonumun komodinin üzerinde titremesiyle irkildim. Sebebini öğrenmek için telefonu elime aldığımda Cenk'in gönderdiği tek kelimelik mesajı gördüm:

'Liste!'

Eve girdiğimden bu yana, annem önüme koymasaydı yemek yemeyi bile unutacaktım ve şimdi de Cenk'e söz verdiğim, olaylı geceden kalma kesitlerin olduğu listeyi göndermeyi unutmuştum. Gönülsüzce yataktan atlayıp bilgisayarımı açtım, listenin olduğu defterden kesitleri ve hissettirdikleri aynı şekilde yazıp e-postayla Cenk'e gönderdim. Henüz bilgisayarımı kapatıp tekrar yorganın altına girememiştim ki telefonum bir kez daha titredi.

'Listeyi aldım, bu iş artık bende. Sen rahat rahat uyu. İyi geceler.'

Cenk'in bu kadar hızlı dönüş yapmasına şaşırdığımı belli etmeyerek mesajına karşılık verdim:

'Kendini çok hırpalama, bir Pazar günü tiyatro provasının ortasında ağlarken seni teselli etmek istemiyorum.'

Kendi cevabıma kendim gülmüştüm ama komik olduğunu düşündüğüm için değildi. Bu daha çok Cenk'ten beklenen bir cevap türü olduğu içindi.

'Ha ha! Provalara devam diyorsun yani?' Cenk'ten yine aynı şaşırtıcılıkta, hızlı bir cevap gelmişti.

Ne cevap vereceğimi bilememiştim; çünkü bundan sonraki provalara gidecek olduğumu ben de henüz fark etmiştim. Cenk'e Ilgaz'la tanışmamı ve üzerinde durmamız gereken yasemin kokusunu anlatıp anlatmamak konusunda kararsızdım; fakat artık bu davada ortak olduğumuza göre işimize yarayacak en küçük detayı bile ondan saklamam doğru değildi. Parmaklarımı tuşların üzerine götürerek cevap yazdım.

'Bugün sizden ayrıldıktan sonra olanları da anlatmalıyım. Konuyla tuhaf bir şekilde ilgisi olduğunu düşünüyorum. Yarın, dersten sonra konuşuruz?'

Cevabı beklemeden tekrar yorganın altına girmiştim; çünkü gözlerimi açık tutmaya çalışmak şu an orta çağdan kalma bir işkence yöntemiymişçesine acı veriyordu. Gelen mesaja tüm enerjimi toplayıp göz ucuyla baktım.

'Tamam. Dersten sonra konuşacağız!'

Uyuyakalırken hala titrek bir yasemin kokusunun odamda gezindiğine yemin edebilirdim.

SinesteziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin