"Benim merak ettiğim o gece gerçekten böyle bir ihtiyarla karşılaşıp karşılaşmadığın." dedi Cenk, iki elini ağzının üzerinde birleştirip hala çok uykusuz olduğunu belli edercesine esneyerek.
Bölümün kantini, henüz varan ya da dersleri yerine orada oturmayı tercih eden öğrenciler tarafından yavaş yavaş işgal ediliyordu. Gördüğüm kabustan sonra sadece kesik kesik uykularla okula geleceğim saate kadar kendimi oyalamış olmama rağmen bünyemde en ufak bir uykusuzluk belirtisi saptayamamıştım.
"Eğer bir tercih imkanım varsa karşılaşmamış olmayı seçerdim." dedim Cenk'e doğru bakışlarımı devirerek.
Gerçekliğini bile doğrulayamadığım yaşlı bir adamın beni neden bu kadar çok korkuttuğuna bir anlam yükleyemiyordum. Rüyamdaki atmosferin, kulaklarımdan bir türlü silinmeyen Ilgaz'ın sesleniş şeklinin, adamın tavırlarının elbette bunda yadsınamaz bir katkısı vardı; fakat korkumu bir temele dayandıramıyordum.
"Ilgaz'ı da aradın mı?" diye sorduğunu işittim Cenk'in. Başımı ona çevirdiğimde herhangi bir şey ima etmiş görünmüyor; aksine kayıtsızca, kantine girip çıkanları izliyordu.
"Hayır, aklıma gelmedi." dedim ve kısa bir duraksamadan sonra "Sanırım anlatmalıyım." diye ekledikten sonra telefonuma uzanarak yeni bir mesaj oluşturabileceğim ekrana girdim.
Ellerim tuşların üzerinde gezerken telefonun avuçlarımın içerisinden kurtulmak istercesine titrediğini hissettim. Nedeninin Ilgaz'dan gelen mesaj olduğunu gördüğümde şaşkınlığımı gizleyemeden gelen mesajı açtım.
'Günaydın! İşimize yarayacak bir şey bulduğumu düşünüyorum. En yakın ne zaman yüz yüze konuşabiliriz?'
Kalbimin artan ritmini algılayabildiğini düşündüğüm Cenk, başını elimdeki telefona doğru uzatıp Ilgaz'ın mesajını hiç tepki vermeden okumuştu. Yeşilin gölgeli tonlarına sahip olan gözlerini bana doğru çevirdiğinde, paylaştığımız şaşkınlığın dışında saklayamadığı yoğun bir merak duygusu da okunuyordu çehresinden. Elimden telefonu sakin fakat seri bir şekilde aldıktan sonra Ilgaz'ın mesajına cevap yazdığını fark ettim.
'Şimdi. Psikoloji Kantini?'
Cenk, mesajı bana itiraz etme fırsatı sunmadan Ilgaz'a göndermişti bile.
"Birazdan bizimkiler burada olur, bu üçlü oturumu nasıl açıklayacağımızı da düşündüğünü umuyorum." derken sesim isyan dolu çınlamıştı fakat kızgın değildim.
"Ilgaz gelecek olsa bile bizimkilerin dersten önce kantine uğrama ihtimalleri çok düşük." diye cevap verdi Cenk.
Mantıklı bir noktaya değinmesine rağmen hala riskli olduğu için, Cenk'in açıklaması içimdeki tedirginliği yatıştırmaya yetmemişti. Ilgaz'ın cevabını müjdelercesine telefon bir kez daha ve bu sefer masanın üzerinde titreyip dikkatimizi kendi üzerine çekti.
'Birkaç dakikaya oradayım.'
"Kabul etmeliyim, benim bile düşündüğümden hızlı oldu." dedi Cenk Ilgaz'ın mesajını okuduktan sonra, ufak arsız bir kahkahanın dudaklarının arasından süzülmesine izin vererek.
Ilgaz belirttiği gibi çok kısa bir zaman zarfı içerisinde kantinin kapısında belirmişti ve daha önce hiç görmediğim kadar bitkin duruyordu; saçları her zamankinden çok daha dağınıktı ve gözleri, siyaha çalan kahvesinde sakladığı ferini kaybetmiş gibiydi. Tüm o yorgun simasına rağmen bulunduğumuz masayı seçip bize doğru gülümseyerek yaklaştı.
"Bölmüyorum değil mi?" diye sordu Ilgaz, bakışları benimle Cenk arasında mekik dokurken.
"Hayır." dedim çabucak bir şekilde ve ardından "Aslında mesajını aldığımda, ben de sana dün gece gördüğüm rüya hakkında konuşmamız gerektiğini açıklayan başka bir mesaj yazıyordum." diye ekledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sinestezi
Teen FictionSesil, yirmi yaşına henüz basmış bir psikoloji bölümü öğrencisidir ve okuduğu bölümü seçmesinin en önemli nedeni, sekiz yaşındayken öğrendiği, modern tıbbın hala gizemini tam olarak aydınlatamadığı bir algı komplikasyonuyla dünyaya gelmesidir: Sines...