Yaklaşık yirmi dakikadır yoldaydık ve yanından geçtiğimiz küçük çakıl taşlarına bile bir şeyler anımsayabilirim umuduyla bakmaktan gözlerimin sulandığını hissedebiliyordum. Arabanın içini sakin bir şarkı doldurmuştu ve Cenk'in yer yer sözlerine eşlik etmesinden bu şarkıyı sevdiğini anlayabiliyordum. Keskin virajları olan yolun midemi bulandırmasını önlemek adına başımı arkaya doğru yaslayıp gözlerimi kapadım. Yüzüme vuran güneşin göz kapaklarımda dinlendirici bir dokunuşu vardı ve aynı zamanda –neden olduğunu anlamadığım- stresime de iyi geliyordu.
"Keyifsiz görünüyorsun." dedi Cenk. Arabayla beni, evimin önünden aldıktan sonra selamlaşmamız dışındaki ilk diyalogumuzu da başlatmış bulunuyordu.
"Seni beklerken uyuyakalmışım, hala açılamadım." diye cevapladım; fakat hala açılamamış olmam aynı zamanda Cenk'in de fark ettiği gibi tatsız olduğum gerçeğini değiştirmiyordu.
Cenk, durumu geçiştirmeye çalıştığımı fark etmiş olacaktı ki yutmadığını belli eden bir ifadeyle gözlerini yoldan ayırmadan gülümsedi. Bunun üzerine kapalı kutu olmaktan vazgeçmem gerektiğini hatırlatan vicdanımın çırpınışlarına kulak verip Cenk'e gördüğüm rüya ve üzerimdeki etkisi yüzünden moralimin bozuk olduğunu anlatmaya başladım. Dinlerken bakışları hala üzerinde gittiğimiz yola sabitlenmişti ve herhangi bir tepki vermediği için ne düşündüğünü anlayamıyordum. Rüyanın, yıldızlı anımdan kopup hatırlayamadığım gecenin imgelerine bağlandığı yerde durakladım. Ne diyeceğini merak ediyordum.
"Tüm bu anılara takılı kalıp onları tekrar tekrar rüyalarında görmen... Bilmiyorum. Sence de artık zamanı gelmedi mi?" diye sordu.
"Neyin zamanı gelmedi mi?" diyerek sorusunu soruyla cevapladım. Beynimdeki her bir nöron neyin zamanının gelmiş olabileceğini merak ediyordu.
"Bahçe kapınızı değiştirmenin tabi ki de." dedi gülerek.
Cenk'ten ciddi olmasını beklediğim için ben de kendi aptallığıma yüksek sesle gülmeye başlamıştım. Bu aynı zamanda Cenk'in bakışlarını ilk defa yoldan –saniyeliğine de olsa- ayırıp bana bakmasına neden olmuştu.
"Tam olarak rüya orada bitmedi ama." dedim.
Cenk'in şen yüzü silik bir merak ifadesiyle perdelendiğinde merakını gidermek için hızlıca kaldığım yerden anlatmaya devam ettim. Hatırladığım her bir ayrıntıyı, rüyamdaki hislerimle harmanlayıp eksiksiz bir şekilde aktarmaya çalışıyordum. Rüyanın esas sonuna ulaştığımda, iki yıllık arkadaşlığımız boyunca çok nadir rastladığım gerçek bir ciddiyet ifadesi Cenk'in mimiklerine yansımıştı.
"Boş bir süs havuzu, bir miktar çamur ve hatta yolumuzun çıkacağını umduğum şehir manzarasını bile bu rüyanın içerisinde yorumlayabiliyorum; fakat..." dedi düşündüğünü belli eden puslu bir ses tonuyla.
"Fakat?" diye yineledim son sözcüğünü, sabırsızlığımı saklama ihtiyacı hissetmeden.
"Fakat, bu gri kedi, ne zaman anılarını, sana tekrar yaşatan rüyalarına konuk olsa o rüyaların seyrini değiştiriyor." derken sesi açıklama bekleyen tınılarla doluydu.
Cenk'in haklı olduğunu fark etmem saliselerimi almıştı; fakat söz konusu gri kedi için yapabileceğim hiçbir açıklama yoktu. Bu yaşıma kadar evcil hayvanlarla veya onları beslemek üzerine herhangi bir deneyim edinmemiştim çünkü hiçbir zaman kendi sorumluluklarımı bile tam anlamıyla üstlenebilecek kadar cesur olamamıştım. Dahası, tanıdığım hiç kimse de rüyalarımdaki tasvire uyan ve yıldızlı anılarım içerisinde çağırışım yapabilecek böyle bir kediye sahip değildi.
"Ben onu sadece rüyanın, üzerinde durulmayacak bir parçası olarak düşünmüştüm." dedim ve Cenk'e bu konuda anlatabilecek hiçbir şeyim olmadığını net bir şekilde belirtmek adına "Daha önce herhangi bir gri kediye bile dokunduğumu sanmıyorum." diye ekledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sinestezi
Genç KurguSesil, yirmi yaşına henüz basmış bir psikoloji bölümü öğrencisidir ve okuduğu bölümü seçmesinin en önemli nedeni, sekiz yaşındayken öğrendiği, modern tıbbın hala gizemini tam olarak aydınlatamadığı bir algı komplikasyonuyla dünyaya gelmesidir: Sines...