Neredeyse tamamen yatakta geçen koca bir Cumartesinin ardından, yaz mevsimlerinin nemli sıcağının kapıda olduğunu hatırlatan güneşli bir Pazar gününe uyanmıştım. Ruhum hala, boşa biriktirilmiş güven ve tahmin edilemeyen hayal kırklıklarının üzerine yıkıldığı enkazdan sağ çıkamamıştı. Daha kötüsü, ben, bu durumla yüzleşmek yerine uzun ve huzursuz uyuklamaları tercih etmiştim. Üstelik dışarıdan bakıldığında çok sağlam bir mazeretim vardı: Yıl sonu sınavlarının yarısını bitirmiştim ve bir diğer yarısı için sınıf arkadaşlarım sabahlara kadar çalışırken benim dinlenmem gerekiyordu!
Gözlerim, odanın duvarında yıllardır asılı duran ve yüksek sesle saniyeleri sayan emektar saate takıldı. Henüz sabahın sekiziydi ve ben ne yazık ki gitmeyi hiç istemediğim tiyatronun provasından iki saat önce uyanmıştım. Eğer daha geç uyansaydım, zaten kaçıracağım için kendimi kararsızlık sularında yüzerken bulmayacaktım; fakat şimdi, gidip hesap sormam gereken birkaç kişiyi olay mahallinde inceleme fırsatını tepersem kendimi hiç affetmeyeceğimi biliyordum.
Aklıma önce, Lara'nın tiz, alaycı sesi geliyordu. Sonra İpek'le olan diyalogları beliriyordu harfi harfine. İpek'e bir itirazım yoktu ve hatta Lara bile anlaşılabilirdi ama konu Ilgaz'a geldiğinde elimi göğüs kafesimin üstünde, derinlerden çıkagelen sızıyı zapt etmeye çalışırken buluyordum. Kalp ağrısı, aynı kağıt kesiği gibi bir şeydi; vukuat bir anda ve sen müdahale edemeden cereyan ediyordu. Daha sonra ise hiç bitmeyecekmişçesine giderek artıyordu sızısı, unutturmuyordu varlığını.
Yataktan dışarıya fırladığımda, yürüme yetimi henüz kaybetmemiş olduğumu fark edip gereğinden fazla şaşırmıştım. Henüz açılmış gözlerimi başucumda duran telefonuma götürüp onun oradaki varlığını doğruladıktan sonra, hızlı bir hareketle telefonu elime aldım. Ne bir cevapsız çağrı, ne de bir özür mesajı; hiçbir şey yoktu ve bu, içimdeki aldatılmış insan hissini körüklemekle kalmayıp beni çok daha öfkeli biri haline getiriyordu. Birkaç saat sonraki provaya sırf öfkemi doğru kişilerden çıkarmak için bile gidebilirdim. Hatta gidecektim. Telefonu elimden bırakmadan önce rehberden Cenk'in numarasını bulup aramayı düşündüm; fakat orada –provada- olası bir öfke patlamasında, Cenk'in o hallerime şahit olup benden hayatının sonuna kadar korkmasına engel olmak adına vazgeçtim. Eğer kendi gelmek isterse kendi bileceği işti; ama ben davet etmeyecektim.
Hazırlanıp evden çıkmanın yarım saatten uzun sürmediğini farkına vardığımda oraya zamanından daha önce gitmenin ne kadar mantıklı olacağını da düşünmeye başlamıştım. Kimseyle karşılaşmak istemiyordum, ilk etapta. Ilgaz'ın, beni ve Cenk'i, orada görmüş olduğunu İpek ve Lara'ya anlattığına emindim. Sırf bu yüzden bir yanım, açık açık oraya gidip, ön sıralara yerleşip bu ikilinin beni gördükleri andaki yüz ifadelerine tanık olmak istiyordu aslında.
Okula vardığımda tipik bir Pazar sabahı sessizliği hakimdi kampüse. Provanın yapıldığı binanın önüne hızlı adımlarla eriştikten sonra kimsenin etrafta bulunmadığına emin olduğum bir anda içeri girdim. Henüz ne yapacağıma karar verememişken dışarıdan binaya doğru yükselen seslerini işitince Cenk'in yanımda olmadığı zamanlarda mantıklı planlar yapamadığımı hatırlayıp paniklememe engel olamadım. Bildiğim tek şeyi yaptım ve tiyatro provalarının yapıldığı salona arka kapısından süzüldüm. Bulunduğum yer, sahnedekilerin veya sahneye yakın konuşlananların beni görmesini imkansız kılacak kadar karanlıktı. O karanlığın verdiği güven duygusuyla en arkanın bir önündeki koltuk sırasından kapıya yakın bir yer seçerek oturdum. Bir sonraki adımıma karar verememenin tedirginliği içerisinde salona, ön kapıdan girenleri ve o civardaki koltuklara yerleşenleri izliyordum. Çok geçmeden İpek'in içeriye süzülüp sahnenin önündeki yüksek taburedeki yerini aldığını gördüm. Birkaç dakika içerisinde Ezgi ve Lara da salona girmişlerdi. Provanın başlamak üzere olduğunun farkındaydım; fakat bir eksiklik vardı. Ilgaz hala, elindeki metinleri karıştıran Taylan ve bir diğer amatör oyuncunun arasında, sahnedeki konumuna gelmemişti. Yönetmenin sesinin yükseldiğini işittiğimde bakışlarımı adama doğru çevirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sinestezi
Roman pour AdolescentsSesil, yirmi yaşına henüz basmış bir psikoloji bölümü öğrencisidir ve okuduğu bölümü seçmesinin en önemli nedeni, sekiz yaşındayken öğrendiği, modern tıbbın hala gizemini tam olarak aydınlatamadığı bir algı komplikasyonuyla dünyaya gelmesidir: Sines...