Bölüm 14: İhtimaller Denizi

8.2K 618 55
                                    

Provanın olduğu salona girdiğimde bizimkileri seçmek çok zor olmadı; her zamanki gibi önden ikinci sırada yan yana konuşlanmışlardı. Salonda kimsenin dikkatini dağıtmamaya özen göstererek Ezgi'nin yanına - aynı zamanda bulduğum ilk boş yere- otururken Ilgaz'la göz göze geldik. Gördüğüm rüyayı hatırlayarak yanaklarımın kızarmasına engel olamamıştım ve bu, kimsenin aklımı okuyamadığına mutlu olduğum anlardan biriydi.

Çantamdan oyun kitabını çıkarıp takip etmeye başladığımda, bakışlarım en son o salona geldiğimde oturduğum suflör taburesine doğru kaydı. Geçen haftalardan siluet olarak tanıdık olduğum suflör yine oradaydı. Üstelik o beni tanımasa da ben onun sıfatını artık biliyordum: Ilgaz'ın sevgilisi. Göz ucuyla, yanımda oturan, Ezgi, Lara, Cenk ve Bora'ya baktığımda onların pek oyunla ilgilenmediklerini fark etmiştim. Ya telefonlarıyla ya da yaklaşan sınavların ders notlarıyla daha haşır neşir görünüyorlardı. Tekrar başımı sahneye -oyunun gerçek bir diyalogmuşçasına akıp gittiği yere- doğru çevirdim. Ilgaz'ın arada yalnızca bana mı yoksa bizim oturduğumuz yere doğru mu kesik bakışlar attığını kestirmek kolay değildi ama bu suflörün de dikkatini çekmiş olacaktı ki göz göze geldiğimizde kafamı elimdeki kitaba doğru hızlı bir şekilde gömdüm. Nedenini anlamadığım bir şekilde dikkat çekmek istemiyordum.

Oyun bitene kadar birkaç kere daha bakışlarımı sahneye ve suflöre doğru yönlendirme fırsatım oldu ve her bir defasında Ilgaz'ın yakaladığım bakışlarını suflörle kesişen bakışmalarımız takip etti. Yönetmen paydosu verdiğinde aynı anda ayaklanıp salonun çıkışına doğru yürümeye başlamıştık. Taylan, sahnenin arkasına giden merdivenlerde göründüğünde Ilgaz da onun peşi sıra bize doğru geliyordu.

"Siz dışarda bekleyebilirsiniz, ben grubu toparlayıp beş dakika içerisinde orada olurum." dedi Ilgaz ilk konuşan olarak.

"Tamam, siz önden gidersiniz biz davetliler olarak sizi takip ederiz." diye cevap verdi Taylan.

Ilgaz'la tanışma şeklimiz biraz tuhaftı ve karakter olarak çok tanıyamamıştım o kısa süre zarfında; fakat o gün Ilgaz'ın davranışlarındaki mesafeyi hissedebiliyordum. Koyu kahverengi gözlerinde hüküm süren yıldızlarını yağmur bulutlarının arkasına saklamıştı sanki ve tek seçebildiğim yaklaşmakta olan bir fırtınaydı. Nereden ve hangi rüzgarlarla gözlerine taşındığını anlayamadığım bu fırtınadan korumak için çevresindekileri, bir adım geride duruyordu sanki. Her zamankinden daha donuktu siması.

Dışarı çıkıp beklemeye başlamamızın ardından Ilgaz, en fazla on kadar kişiyle dediği gibi beş dakika içerisinde kapıda belirmişti. Bakışlarını çok fazla yerden ayırmıyordu ve kendi dışında, koluna girmiş olan suflör taburesinin sahibi kızı da taşıyordu. Tarif edemediğim bir şekilde orada olmamın doğru olmadığını hissediyordum ve tüm o hislerin mantıklı bir açıklamasını bulamıyordum. Kurşun kokan bir sabaha uyanmış olmak gibiydi bu, o gün kötü bir şey olacağını hissetmenize rağmen yaşamaya devam ederdiniz. Zaman durmaz, insanlar durmaz, sözler döküldüğü dudakların yanında buz tutardı.

Yürümeye başladığımızda Cenk'in yanıma gelip nasıl olduğumu sorduğunu duydum. Sorusuna sadece ona çevirdiğim bakışlarımla cevap verdiğimde yüzünde merakın yanı sıra benim için telaşlandığını resmeden bir ifade vardı. Nasıl olduğumu bilmezken cevap veremiyordum. Dahası beynimin konuşmaya ayrılan her bir hücresi, görevlerinden istifa edip düşünme kısmına transfer olmuş gibiydi. Bakışlarımı bizden biraz önde ilerleyen gruba -tiyatro topluluğunun grubuna- yönelttim. Ilgaz'ı sarının birden fazla tonunu yumuşak geçişlerle barındıran saçları yüzünden bulmak hiç zor olmamıştı. Ardından neredeyse dibinden hareket eden suflör kıza kaydı bakışlarım. Açık tonlardaki kahverengi saçlarını başının tepesinde dağınık bir şekilde toplamıştı. Kısa boylu olmamasına rağmen minyon bir yapısı vardı. Boynundaki mavi fular, giydiği beyaz dökümlü elbisesini ve bronz tenini estetik bir şekilde tamamlıyordu.

SinesteziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin