7. Bölüm -ÇÖKÜŞ-

1.1K 188 114
                                    

1 Ekim, Saat 18.30

İki haftadan daha uzun süre geçmişti. Romero'dan pek çıkmıyordum, gerçekleri bilen üç kişi ve Felix'le birlikte olmak beni delirmekten kurtarıyordu. Akademiye gittiğimde Miley hoplaya zıplaya yanıma gelip bana sarılıyordu ve yüzümdeki sahte gülümsemeyi hemen fark ediyordu. Lucas'la birlikte vakit geçirdiğimde -toplam yarım saat- hiçbir şey olmamış gibi yapmak çok zor oluyordu. Lakin, üzüntümü saklayamadığım anlarda bile bir sorunumun olduğunu fark etmiyordu. Suratıma bakıyor, elimi tutuyordu ama görmüyordu. Arkadaş olduğumuz yıllarda dudak büzsem bunu anlayacak olan adam, şimdi kör olmuştu. İşin garibi, bu canımı eskisi kadar yakmıyordu. Ya umursamamıştım ya da umursanmamaya alışmıştım.

Travis'i ise villada görmüyordum. Elisa'yı alıp gittikten sonra yirmi dört saat yanımıza gelmemişti, Elisa'nın onu bırakmadığını düşünüyordum. Veya annesinin... annesi hala hayatta mıydı onu bile bilmiyordum.

Romero'ya tekrar geldiğinde bizi salonda otururken bulmuştu fakat hiç kimse ona bir şey dememişti ve o da direkt olarak yukarı çıkmıştı. Yokluğunu fırsat bilip Felix'i de yanımıza alarak konuşmuştuk. Felix de dahil hepimiz ona canımızı emanet edecek kadar güvenmiştik ve herkesin bildiği Travis Wade'in uydurmasyon olduğuna inanmıştık. Benim gördüğüm, sevdiğim adam zaten Katil Wade değildi ve ne yapmış olursa olsun, baş başa kaldığımız anlarda rol yaptığını düşünmüyordum.

Felix'le geçirdiğimiz düşünceli anlarsa sadece Niklas hepimizin durumuna ters bir şey söylemişti. Alnını ovuşturarak, ne dediğini bilmeden konuşmuş gibiydi. "Benim bir kardeşim veya tanıdığım annem olsaydı... ne yapacağımı ben de bilemezdim." dediğinde hepimiz başımızı kaldırıp ona bakmıştık. Bunu düşünmeyi reddediyordum çünkü anlayabileceğimi sanmıyordum. O halde annesinin ve kardeşinin yanmış cesedini gördüğünü biliyordum ve o sırada onun da ruhu onlarla birlikte kül olmuş olmalıydı.

Sessizliğimizi bozan diğer söz ise Felix'ten kaynaklıydı. "Ben kızımı kurtarır mıydım?" dedi düşüncelerini sesli söylediğini fark etmeden. Dehşetle ve şokla ona dönerken kahvemi de masaya devirmiştim. Bir kızı olduğunu o an öğrenmiştim ve sanırım bilen tek kişi bizdik. Gayrimeşru evladını canından çok seviyor ama onu göremiyordu. Travis'in Elisa'yı saklamasıyla aynı sebepten ötürüydü. Kendi kendisine düşünürken aklından geçecek cevabı beğenmemiş olacaktı ki kahveyi bırakıp içkilere yönelmişti ve "Ne olursa olsun... bütün evrenin hayatını hiç kimse mahvetmemeli." dedi ama ikilemde olduğu barizdi. Suratından anlamıştım, kızını kurtarırdı ya da bu kararı vermemek için takımın başına asla geçmezdi. Çünkü o evladıydı, herkesten ve her şeyden öteydi.

Dışarıdan bakan bir göz bu yetkinin tek birisinin eline asla verilmemesi gerektiğini rahatlıkla söylerdi ama konu kendi yakınlarımız olduğunda... işler değişiyor ve mantıklı düşünülemiyordu.

Ama onları asıl etkileyen, Travis'in onları öldürecek kadar soğuk bir yüreğinin olduğuna inanmalarıydı. Fakat onları etkisiz hala getirmeseydi, saati asla alamazdı. Aria bir sorun olduğunu hissedecek ve karanlığın içinde hissettiği her canlıyı onu öldürecek kadar güçlü bir büyü yaparak hasta edecekti.

Ona olan öfkem dinmeyecekti fakat artık her şeyi hatırladığım için, onun güzel bir günün ardından takındığı ifadeyi bildiğim için bu şekilde, acı çeken bir adamla karşılaşmak beni gerçekten yaralıyordu.

Sisi yayması gerekiyordu, bizi alıştırmalıydı ama Gennih'te ne yaptığını gördükten sonra sise ihtiyacı olduğunu bile düşünmüyordum. O karanlıkla kaplı gezegen de mutfak masasının konusu olmuştu. Böyle bir güç mümkün müydü? Gerçek bir rüya bile olabilir diye düşünmüştüm. Yaydığı sis değildi ve o kadar büyük bir alana hükmetmek imkansız olmalıydı.

BaşlangıçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin