17. Bölüm -SADECE İKİMİZ-

1.2K 175 39
                                    

26 Kasım, Saat 15.30

Karşıma dört kişiyi almıştım ve hepsi kafasını yukarı kaldırmış bir şekilde tepelerinden geçen fosforlu kelebeklere bakıyordu. Niklas parmağını kaldırıp birine dokunmaya çalıştığında kelebek kayboldu.

Gülümseyerek onları izliyordum.

Travis bir rüyanın içinde olduğuna inanıyor gibi görünüyordu ve kendisi benim rüyamın içerisindeydi. Renklerin akla sığmayacak kadar canlı olduğu bir peri masalının içindeydik. Ağaçlar ve çimenler sonsuzluğa açılıyor gibiydi. Gökyüzünden akan şelaleler, ışık saçan bitkilerin arasında dolaşan ceylanlar, kuşlar, yabani hayvanlar ve kelebekler... Halüsinasyonumun içindeki anime dünyasından fırlamış gibi duran ormana onlarla adımımı atmış ve kendimi de içeriye çekmiştim.

Travis, başının üzerinden uçan kuşlara bakmayı kesip gözlerini bende kilitledi. Gülümsüyordum ama gülümsediğim hayalimin istediğim gibi herkesin aklında canlanabiliyor olması değildi, onların tepkileri beni mutlu etmişti.

Onun karanlığı kadar koyu görünen gözleri uçuşan büyülü canlıların arasında bile benim üzerimdeydi. Dudaklarımı oynatarak "Teşekkür ederim." dedim. Karşılığı ise sadece ufacık bir tebessüm ve gurur dolu bakışlar oldu.

Haftalardır beni çalıştıran oydu, sabahları uyandıran ve tembellik etmemi engelleyen, kırılan cesaretimi yerine getiren kişiydi. Uyumamıştım, benimle birlikte uykusuz kalmıştı. Odağımı toplamaya çabalarken yorgunluktan bitap düşmüştüm ve en az benim kadar yorulmuştu fakat beni odamıza taşıyan da oydu. Bana tekrar, çok daha iyisini, yapabileceğimi söylemişti. Başarılı olduğumu ve rüyamın gerçek bir anı olduğunu yüzlerce kez hatırlatmak zorunda kalsa da bıkmamıştı. Ve sonunda, hayalimdekinden bile ötede bir güce kavuşmuştum.

Hepsi de onun sayesindeydi.

Niklas kelebekleri dokunarak yok etmeyi kesti. "Bunu daha ne kadar canlı tutabilirsin?" diye sordu. Hepsi Travis'le çalıştığımızı biliyordu ama Travis beni gidebileceğim son durağa götürmeden önce onların karşısında halüsinasyonu oluşturmamı istememişti, ilk defa görüyorlardı. Onlar için bile bir sürprizdi, tıpkı dün Felix'e yaptığım gibi.

"Bir saat." dediğimde çenesi açıldı. "Bilemiyorum, belki de daha fazla." Kıkırdadım ve kendime olan gururum yüzünden sesim titredi, biraz utandım. "Sisin halüsinasyon hali gibi ama o kadar güçlü değil."

"O kadar güçlü." dedi Travis hala bana olan bakışlarını kaçırmamaya devam ederek.

Hiçbir zaman o kadar güçlü olmayacaktı çünkü ben bir melezdim, eksiklerim ömrüm boyunca peşimde dolaşacaktı ama atlatmasını da öğrenmiştim. Travis, ben kendime inanayım diye beni diğerlerine eş görüyordu ama gerçeklikten vazgeçemezdim, hayallere kapılamazdım. Bir mistik kadar güçlüydüm. Fakat mistikler bile kendi arasında dengeleri değiştirebiliyordu. Travis'in karanlığını geçebilen yoktu ve olamayacaktı ama ben kendimle olan yarışımı kazanmıştım ve orada kalabilmek için mücadele edecektim.

Dördü de önümüzden ateşler içinde yanıyormuş gibi görünen ama aslında kendisi ateş olan bir kurdun koşarak geçtiğini gördü. Tam aramızdan koşarken uludu ve ateş böceklerine dönüşerek gökyüzüne yükseldi.

Aria gözlerini üst üste kırpıştırdı. "Bu... olağanüstü. Felix bunları gördü mü?" diye sorunca başımı aşağı yukarı salladım.

"Dün gece gördü. Ormanda ona küçük bir şov yaptım."

Silas "Onun o surat ifadesini göremediğim için senden nefret ediyorum." diye söylendi. Kaçırılamayacak kadar şoke olmuş bir hali vardı ve Felix'in suratını asla unutamayacaktım.

BaşlangıçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin