10. Bölüm -BİTMEYEN GECE-

1.2K 193 62
                                    

Gözlerimi açtığımda rüya gördüğümü sanıp doğruldum. Başucumdaki açık lambanın yaydığı ışık bana rüyada olmadığımı doğrulattı. Fransız birası içtiğim ev, onun kucağında yukarı çıkıp birlikte olduğumuz odanın içindeydim. Nefes nefese kalmış biçimde çevremi inceledim. Gözlerim duvardaki saate takıldı. Saat iki buçuktu, sadece bir saat kadar uyumuş olmalıydım. Başımda iğrenç bir ağrı vardı ama tamamen ayılmıştım. Alnımı sıkarak odada üç kere daha gözlerimi gezdirdim.

Evindeydim.

Kardeşi yan odamdaydı, birisi daha vardı. Annesi miydi? Annesi burada mıydı?

Beni buraya neden getirdiğini ilk başta idrak edemedim fakat geçmiş günlere döndüğümde evinin gece kulübüne bir hayli yakın olduğunu fark ettim. Yatağın tam ortasında yatıyordum, çantam yanımdaydı fakat Travis yoktu.

Saçlarımdan parmaklarımı geçirip hemen örtüyü üstümden attım ve hızlıca ayağa kalktım. Yukarı çıkan elbisemi çekebildiğim kadar aşağı çektim. Aşağıda mıydılar? Beni bu şekilde gördükleri için tanımadığım iki kişiden utanmıştım.

Kapıyı çok yavaş bir şekilde araladım, başımı uzatıp koridora baktım. Hiç ses gelmiyordu, belki de uyuyorlardı? Ayakkabılarımı giymedim, sessiz olmaya çalışarak koridorda yürüdüm. Merdivenlerin korkuluğuna tutunarak basamakları tek tek indim. Mutfaktan ışık geliyordu, başka da aydınlık sağlayan hiçbir şey yoktu. Alkolden dolayı kuruyan boğazımı ıslatmak için yutkundum ama hiçbir işe yaramadı.

Hızlıca mutfağa gidecek, bir bardak su alacak ve odaya koşacaktım.

Duvarların kenarından yürüyerek ada tezgaha ulaşmayı başardım. Tezgahın üstünde duran çeşitli tatlılar dikkatimi çekti ama hiçbirine dokunmadım. Dolabı açtım, bir bardak suyu kendime doldurdum fakat içerken önüme döndüğümde onu gördüm.

Soğuk su boğazımı yaktı.

Bardağı yanımdaki tezgaha bırakıp parmaklarımı adadan çekmeden iki adım attım. En köşede bir tekli koltuk vardı. Kocaman camı önüne alacak şekilde konulmuştu, evin görünmeyen ve küsmüş gibi duran köşesinde sadece o koltuk vardı. Arkadan görebildiğim tek şey koltuğun kolunun üstünden sarkmış elinde birazdan düşecekmiş gibi duran kristal bir bardaktı.

Elisa'nın dediği aklıma geldi. Parkta bana abisinin koltukta sızana kadar içtiğini, o resme bakarak saatlerini geçirdiğini söylemişti.

Bana anlattığı manzarayı mı görüyordum?

Mutfaktan çıkarken ışığı kapattım ama sanırım benim burada olduğumun bile farkında değildi. Parmak uçlarımda yürüyerek arkasından yaklaştım. Ay ışığı üzerine vuruyordu, onu görünür kılan tek şey bahçeden gelen cılız ışıktı. Koltuğun yanına doğru bir adım attım ve düşündüğüm görseli gördüm.

Başı yana düşmüştü, uyuyordu ve elini de destek gibi başına yaslamıştı. Koltukta iyice aşağı kaymıştı fakat içinde bir yudum bile kalmamış olan bardağı hala elinde tutuyordu. Düşürecekti, parmaklarının arasından kayıp gidecekti. Ayağının yanına baktığımda orada kocaman boş bir şişe gördüm. Hepsini içmiş olabileceğini düşünmüyordum ama Elisa'nın söyledikleri bana kendisini öldürecek kadar alkole kaptıran bir adamı çağrıştırıyordu.

Bardağı almak, kırmasını önlemek için eğildim ama parmaklarım bardağın üstünde asılı kaldı. Başımı yana eğdim, tam bacağının üstünde duran soluk renkli fotoğrafı gördüm. Travis uyandı mı diye suratına baktım ama hala aynı şekildeydi.

Bakıp bakmamak arasında kararsız kaldım. Rüyamda gördüğüm gibi miydi? Ona ben vermiştim. Eiffel'in ikinci katındaki ikinci resim. Koluna dokunmamak, onu uyandırmamak için önüne geçtim ve fotoğrafı gördüm. Solmuştu. Rengi neredeyse kalmamıştı. Bu fotoğraf kırk yıldır onun cebinde duruyordu, kırk yıldır ona bakıyordu, kırk yıldır kaybetmemişti.

BaşlangıçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin