27. Bölüm (Final) -TEKRAR-

1.3K 257 339
                                    

Biraz yorum bekliyorum... İyi okumalar.

**

Adım sesleri kafamın içinde yankılanırken saatin son dakikalarımızı geri saydığını hissediyordum. Tik tak, tik tak...

Travis beni öyle biz hızla çekiyordu ki bastığım yere bakıyordum ama görmüyordum. Kayaların arkasından fırtına gibi çıkmıştık, eğer büyücüler buradaysa bile yaptığımız aptallık karşısında kalakalmış olmalıydılar. Kocaman kaya parçaları bizi açık hedef olmaktan koruyordu, ateş edecek silahları olsa bile bizi vuramazlardı ama silah aldıklarını bile sanmıyordum çünkü güçleri, ellerindeki en büyük kozdu.

Güneş üstümüze kıpkırmızı bir kan gibi yağıyordu, hava git gide volkanın içine batıyormuşum gibi ısınıyordu ve yüzüme kavurucu sıcaklığı vuran rüzgar her nefesimde beni yorgun düşürüyordu.

Koca kayaların arasından çıktığımızda ve en sonuncunun yanında durduğumuzda Travis'in elimi tutan parmakları benden ayrıldı.

"Saat..." dedi Silas mırıltıyla.

Tam önümdeydi.

Taştan bir gezegenin içindeydim, dağların ortasında kalmıştım ve yaşam olmadığı her halinden belli olan, insanın içini ürperten, yaşama sevincini alan griliğin içinde hapsolmuştum. Saat ise bu griliğin merkezinde, minicik ve sütun gibi yüksekmiş bir parçanın üstünde, dimdik duruyordu.

Bir cep saati gibi görünüyordu. Havada asılı kalmış gibiydi, avucumda bile tutabileceğim kadar küçük görünen bu saatin Protia dahil bütün evrenin zamanını değiştirdiğine inanmak güçtü.

Saatin çevresini daire biçiminde kaplayan kayalara dikkatle baktım. Dilimlerdi. On iki küçük taş parçası, havada asılı kalan saatin çevresine dağılmıştı. Dokuzuncu taş parçasının önünde duruyorduk ve koşmaya başlarsak sadece birkaç adımda saati tutup olduğu yerden çekebilirdik.

Ama üçüncü kayanın durduğu yerden beş kişi aynı anda sakin adımlarla çıkınca hiçbirimiz kıpırdayamadık.

Gözlerinin de tenleri kadar beyaz olduğunu bildiğim beş kişi bizimle aynı konumda, tam karşımızda kaldı. Travis'in sisi yayacağını düşündüğüm sırada hemen önde duran adam sırtına astığı kocaman, üst bedenim kadar uzun bir silahı kaldırdı.

Silas ve Aria, Travis'in adını bağırdı, halüsinasyonu oluşturmak için adamın gözlerine gözlerimi kilitledim ama Travis'in inanılmaz sakin sesi beni durdurdu.

"Beş adım öne atacaksın. Sadece beş adım." dedi kulağıma.

Sesin ondan çıktığını anlamadım. İçinde olduğu duruma inat, fısıltı gibi konuşmuştu. Gözlerini bana çevirdi, sağ elini yukarı kaldırdı ve bana bakarak parmaklarını hiç yapmadığı gibi şıklattı.

Karanlığa boğuldum.

Damarlarımda akan kanın şiddeti kulaklarıma vurduğunda gücümün kendimi etkisi altına aldığını sandım. Gözlerimi sımsıkı yumdum ve hızlıca açtım. Gözbebeklerim kocaman olurken çevremde bir tur döndüm.

Zifiri karanlık.

Bir duman bile yoktu, sis yoktu.

Kendimi sonsuzluğa açılan uzayın içinde, boşluğa düşmüş gibi hissettim. Daha önce hiç görmediğim kadar karanlık ve bomboş bir yerdeydim. Gözlerimi açmıştım ama kapalıyken nasıl görüyorsam aynı o şekildeydi. Kör gibiydim.

Bahçede ve ikimiz yalnızken beni içine çektiği sis değildi. Bunu Travis mi yapmıştı onu bile bilmiyordum. Alıştığım ve içinde ellerimi sallayarak yürüdüğüm kara dumanlar yoktu, bu zifiri karanlığa sis dedirtecek en ufak bir hareketlilik belli değildi.

BaşlangıçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin