7.

255 30 12
                                    

Ama dur bir dakika... Biraz önce kendisi öğreneceğini mi söyledi?

Ne oluyor be? Demek istediğim, ben şu an tam buradayım ve benim hakkımda bir şeyi bulacağını söyledi...? O sırada, aklıma gelen düşünce ile kahroldum.

Ve bu uğursuz düşüncede haklı çıktım.

Işınlama büyüsü kullandığımda, şerefsiz Lucas'ın Prenses Athanasia'yı kaçırıyor olduğunu gördüm.

"Hey! Lucas, seni manyak herif!"

Lucas'ın kollarının arasında zayıf vücudu sallanıyordu. Benim yüzümü görünce yaramaz bir kedi gibi gülümsedi.

"Yüz ifaden çok eğlenceli. Hoşuma gitmeye başladın."

"Ne yaptığını sanıyorsun! Hemen o kızı yere bırak!"

"Eğer yakalayabilirsen, buyur devam et."

Şaka yapıyor gibi gelen sözlerinin ardından Lucas balkondan atladı.

Tabii ki, bende onu takip etmek için balkonun korkuluklarından atladım.

"Lucas!"

Sonunda, kırmızı çiçeklerin açtığı çiçek bahçesinde ona yetişebildim. Ancak sanki benim ona yetişmemi bekliyormuş gibi arkasını döndü ve yüzünde yaramaz bir ifade ile tekrar bana baktı.

Ah, bu şerefsiz ışınlanmaya çalışacak!

Bir yere gitmesini engellemek için elime manamı topladım!

Çın!

Ancak büyüm Lucas'a çarptığı an kalbime bir acı saplandı.

"Ugh!"

İnleyerek göğsümü tuttum. Sanki zorla parçalanan büyüm küçük buz sarkıtlarına dönüşüp kalbime saplanmış gibiydi. Lucas'ı tutan elim güçten düştü.

"Bugünkü eğlencemiz burada sona erdi gibi gözüküyor. O zaman, sonra görüşürüz."

Acıdan yere yığıldığımı gören Lucas yüzünde nefesleri kesecek kadar güzel gülümsemesiyle konuştuktan sonra ışınlandı. Ben ise orada, elinde Prenses Athanasia ile yok olmasını izlemekten başka hiçbir şey yapamadım.

Büyü dalgaları yok olduktan sonra bile, düzgün bir şekilde ayağa kalkamadım.

"Prenses Athanasia?"

Bir süre sonra, ben hâlâ inleyip göğsümü tutarken birisinin yumuşak tonda sesi kulaklarıma geldi.

İlk başta, kimin bana yaklaştığını tanıyamadım. Ancak önümde diz çöktüğü anda yüzünü görebildim.

"İyi misiniz?"

Yüzünde hafif şaşırmış bir ifade ile Ijekiel konuştu.

Kırmızı çiçeklerin arasında, soluk teni ve parlak gümüş saçlarıyla birlikte öne çıkıyordu.

Güneşi andıran altın gözleriyle dikkatli bir şekilde bana bakıyordu.

"Bir yeriniz mi ağrıyor?"

Çiçek bahçesini ortasında yere oturmuş soğuk terler döken beni gördüğü için şaşırmışa benziyordu. Ben de Ijekiel ile oluşan bu beklenmedik karşılaşma hakkında şaşırmıştım.

"...Ijekiel."

Bilinçsizce Ijekiel'in adını mırıldandığımda, gözlerinin titrediğini gördüm.

Prenses Athanasia ve ben tamamen birbirimize benzediğimiz için, benim o olduğumu düşünmüş olmalı.

Birisi gelmeden önce, görünmezlik ya da ışınlanma büyüsü kullanmalıydım ancak şu an göğsümün ve kalbimin acısı yüzünden nefes nefese kaldığımdan dolayı bilincimi açık tutmayı bile anca yapabiliyordum.

2. Yan Hikaye: Athanasia Harikalar DiyarındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin