İyi okumalar!
***
Mavi, kısa topuklularımın bağlarını bağlarken oldukça sakindim.
Gece mavisi mini bir elbise giymiştim. İnce askıları vardı. Ufak bir de sırt dekoltesi. Saçlarıma fön çekerken dudaklarımı kırmızı rujla süslemiştim. Göz makyajını değil de dudaklarımı ön plana çıkarmak istemiştim bugün. O yüzden gözlerime sadece eyeliner çekmiştim.
Kendimi aynada fazla seyrettiğimi fark edince toğarlandım. Aşağı, bağçeye inmeliydim. Annemin davetlileri gelmeye başlamıştı. Fakat benim hiç aşağı inesim yoktu.
Annemin çevresinde anlaşabileceğim birilerinin olduğunu düşünmüyordum.
Son bir kez aynada kendimi kontrol ettiğimde, kötü bir şeyin olmadığına karar verdim. Kırmızı rujum, elbisem ve ayakkabılarım uyumluydu.
Merdivenlere geldiğimde trabzanlara tutunarak inmeye başladım. Bahçeden taşan hafif müziğin ulaştığı ses haricinde tahta merdivenleri döven ayakkabılarımın sesi yankılanıyordu evin içinde.
Salona indiğimde birkaç kişinin koltuklarda oturduğunu fark ettim. Hiçbirini de tanımıyordum. Onlara fazla takılmadan bahçeye çıktım.
Havuz başı çok kalabalık değildi ama yine de burada bizden birini görememiştim. Acaleci olmayan bakışlarım tüm bahçede dolaştı. Burada da tanıdığım kimse yoktu. Benim Türkiye'de tanıdığım kimse yoktu.
İçki dağıtan garsonlardan birini durdurduğumda babamların bahçe kapısının önünde misafirleri karşıladıklarını öğrenmiştim.
Adımlarımı oraya çevirirken bir taraftan da bahçeyi inceliyordum.
Yuvarlak, iki kişilik masalar beyaz örtüyle örtülmüş, mor tüllerle ise süslenmişti. Bahçenin bir ucuna tezgah konmuş, içki, kokteyl ya da ayıştırmalı gibi şeylerin oradan alınması amaçlanmıştı. Geniş aralıklarla ise şövalyelere tutturulmuş annemin bizzat kendisinin yaptığı milyon dolarlık tabloları vardı.
Evet, evimizde resim sergisi vardı ve bu serginin sahibi annemdi.
Biz küçükken evde sergi olacağında anneannemlerde kalırdık. Ya da teyzemlerde. Liseye geçince ise Türkiye'de olmadığım için bunların hiçbirine katılmak zorunda kalmamıştım. Fakat şuan ne dedemlerde kalabilecek kadar küçüktüm ne de yurt dışında yaşıyordum. Bu yüzden bu sergiye katılmak zorunda kalmıştım.
Annemleri gördüğümde kendimden emin adımlarımı biraz daha hızlandırdım. Yanlarına ulaştığımda babam koluyla belimi sarmış, yanağıma da bir öpücük bırakmıştı.
"Her şey çok güzel olmuş." dedim annemi mutlu etmek amacıyla. Gözlerinin parıldamasına sebep olmak hoşuma gidiyordu.
"Teşekkür ederim, bebeğim. Sen de çok güzel olmuşsun." dedi bana cevaben. Göz kırpıp, öpücük atmayı da unutmamıştı.
Garsonun davetlilerden birisinin annemi aradığını haber etmesiyle annem arka bahçeye dolandı. Ben de yeni gelen davetlileri karşılamak amacıyla babamın yanındaki yerini almıştım.
Henüz görünürlerde birinin olmamasıyla söze başladım. "Okulun gelir-giderlerini kontrol ediyor musun?"
Meraklı bakışları beni bulurken yüzümü inceledi. Gülümsemiyordum ya da kaşlarım çatık değildi. Öylesine bir ifadeyle bakıyordum babama. Bu yüzden bunu neden sorduğum hakkıında pek bir şey anlamamıştı.
"Okulun geliriyle ilgilenmediğimi biliyorsun." dedi umursamaz bir tavırla. Sinirlerime engel olamazken kaşlarım çoktan çatılmıştı.
"Peki ya giderler?" diye sordum. Fakat bahçe kapısından birilerinin girmesiyle sorum havada kaldı. Güzelce onları karşıladık baba-kız. Çok önemli kişiler değillermiş ki, babam onları bana tanıtma gereği duymamıştı.
"Ne demek istiyorsun?" diye sordu bu sefer soruma karşılık. Bu esnada karşıladığımız insanların arka bahçeye geçmesini seyrediyorduk.
"Geliri umurunda değil ama giderleri, diyorum baba. Nereden biliyorsun bu okuldan zarar etmediğini?"
"Böyle bir şey olanak dahili bile değil." dedi kestirip atarak. Ağzımdan alaylı bir gülüşün çıkmasına engel olamadım, olmadım.
Babam bazen insanların aptallıklarını çok hafife alıyor, herkes gücünü biliyor diye kendisine yanlış yapılmayacağını düşünüyordu. Yanıldığının farkında değildi fakat ben gösterecektim.
"Okulun tüm finans raporlarını istiyorum. Sen incelemezsen ben incelerim." dedim meydan okurcasına. Kaşları şaşkınlıkla havalandı. Benden böyle bir şey beklemediğini farkındaydım.
"Bir şey mi biliyorsun?" dedi kuşkuyla. Bunu henüz söylemeyi düşünmüyordum. O yüzden olumsuz anlamda başımı salladım.
"Sadece kimseye gözüm kapalı okul emanet edecek kadar alçak gönüllü değilim." dedim. Karşımdaki adam babam olmasa şüphesiz 'alçak gönüllü' sıfatı yerine 'enayi'yi kullanırdım.
"Yarın isterim muhasebeden. Akşam bakarsın." dedi. Bu da son konuşmamız olmuştu zaten. Sonrasında sergi saatinin tam olarak gelmesiyle davetliler artmaya başlamış, konuşacak fırsatı bulamamıştık. Annem geri gelince de ben yanlarından gitmiştim zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
zorba | textimsi [düzenleniyor]
Подростковая литература"Herkesi tanıttığıma göre," dedim kafamı sola yatırırken. "Yeniden tanışmanın zamanı geldi. Ben Mısra Yekta. Serhat Esen'in aklınca dolandırmaya çalıştığı Selçuk Yekta'nın kızı olan Mısra Yekta." Kim olduğumu duyan Esen ailesinin yüzünde beliren kor...