İyi okumalar!
***
Sol omzuma düşen boynumu kaldırmak istediğimde derin bir acı saplandı boynuma. Acıyla beraber yüzümü buruşturduğumda yavaş yavaş gözlerimi açtım.
Bakışlarım direkt okarak yabancı odanın penceresinden dışarıyı odağını aldığında, beş saniye kadar nerede olduğumu algılamaya çalıştım. Yaşananlar birbir zihnime dolarken farkındalıkla beraber bir acı saplanmıştı karın boşluğuma. Sol elimi oraya götürmek istesem de koluma bağlı olan serumlar buna engel oldu. Boynumu bu sefer yavaş olmaya özen göstererek kaldırdığımda gözlerini yere dikmiş, tekli koltukta bitap şekilde oturan annemi fark ettim. Ne kadar süredir uyuyordum bilmiyorum ama bu süre boyunca falzaca yıpranmış gibi duruyordu.
Hareketlendiğimi fark ettiği anda kafasını kaldırarak beni kontrol etti. Biz göz göze gelir gelmez gözleri dolmuştu. "Çok korktum, Mısra." dedi koltuktan ayaklanıp yamacıma doğru gelirken. "Sana da bir şey olacak diye çok korktum."
Ağlamaya başlamasıyla konuşmak istedim ama dilim damağım kurumuş, konuşamayacak bir hâle gelmiştim. "Su," dedim zar zor. "Su verir misin?"
Titreyen elleriyle alalacele sağ tarafımda duran komodinden surahiyi aldı ve cam bardağa su doldurdu. Bardağı yavaşça bana yaklaştırdığında doğrulmak istedim ama karnımdaki sızı buna engel oldu. Yüzüm istemsizce buruştuğunda, "Hareket etme kuzum, canın acımasın." diye uyardı beni. Söylediklerine uyarak bana suyu içirmesini bekledim.
Biraz daha iyi duruma geldiğimde boğazımdaki acıyı es geçerek konuşmaya başladım. "Kaç gündür uyuyorum ben?"
"İki," dedi yüzünü ekşitip. "Zaman kaybetmeden hastaneye getirmelerine rağmen çok kan kaybetmişsin." dedi biraz da olsa durmaya başlayan ağlaması tekrardan hız kazandığında.
"Babam nerede?" diye sordun aklını dağıtmak adına. Sürekli ağlayıp durması beni de olumsuz etkiliyordu. Ağlanacak bir şey yoktu. Ölmemiştim.
"Kalabalık yapmasınlar diye kafeteryaya yolladım hepsini. Hemşireler rahat hareket edemiyorlardı." dedi açıklarcasına.
Anladığımı belirtmek için hafifçe kafamı salladım. İyi hoş ben vurulmuştum da, Batu ne yapmıştı?
"Hepsinden kastın kim?"
"Melda'lar burada. Arkadaşların da öyle. Batuhan'ı göndermek zaten ne mümkün?" dedi son cümlesini yalancı sitemle söylerken. Sanırım sürkli ağlamasının beni rahatsız ettiğini anlamıştı.
"Dur," dedi sonradan hatırlamış gibi bir panikle. Telefonunu aldı ve yatağın uç kısımına oturdu. "Hatta babanları arayayım da onlar da gelsin. Kafayı yedi adam kaç gündür." Onun bu heuecanlı hâline yüzümü buruşturdum. Cidden annemi korkutmamalıydık, yoksa duygularını çok uç noktada yaşayan bir kadına dönüşüyordu.
Rehberde babamın adını aradığını düşünürken "Devrim'de çok endişelendi." dedi imâlı bakışları eşliğinde. Kadın ölümden dönmüşüm, senin derdin cidden bu mu? Annem babama sözünü dinletecek kadar garip bir insandı vessellam.
"Yani?" dedim bıkkın bir ifadeyle.
"Yanisi yok. Söyleyeyim dedim." dedi genç kızlar gibi kıkırdarken. Eğer her bir uzvum dayak yemişim gibi ağrımasa şu an ona yüzümü buruştururdum. Fakat onun yerine göz devirmekle yetindim.
Cevap vermeme izin vermeden babamı aradı ve telefonu kulağına götürdü. Biraz bekledikten sonra gelen konuşma sesinden babamın açtığını anlamıştım.
"Efedim, güzelim?" Babamın bu halde bile hanımcılığı der, susarım.
"Mısra uyandı! Çabuk gelin." dedi annem sevinçle. Sonra da babamın cevap vermesine izin vermeden telefonu suratına kapattı. Şaşkınlıkla seyrediyordum onu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
zorba | textimsi [düzenleniyor]
Novela Juvenil"Herkesi tanıttığıma göre," dedim kafamı sola yatırırken. "Yeniden tanışmanın zamanı geldi. Ben Mısra Yekta. Serhat Esen'in aklınca dolandırmaya çalıştığı Selçuk Yekta'nın kızı olan Mısra Yekta." Kim olduğumu duyan Esen ailesinin yüzünde beliren kor...