on

5.9K 182 11
                                    

Mevsimlik elbisemle, cenaze alayını izlerken
Geçtim meyveli ağaçlarla, mis kokan bahçelerden.
Bir çiçek kopardım, son kez ona baktım
Çiçeğimi taktım, göğsüme

"Bu şarkıyı nasıl keşfetmişler acaba?" "bilmem" dercesine omuz silktim ve sırtımı koltuğa biraz daha yasladım, filme daha çok odaklandım. "İşin tuhaf kısmı filme uymuşta." dediğinde kaşlarımı çattım.

"Daha yirmi dakika önce sevişiyorlardı. Çok sert bir geçiş olmadı mı sence de Ateş?" Ekran kısa bir süreliğine kararınca ona döndüm. Yeni tıraş ettiği cildi tertemizdi. Gözümü bu hâli alırken burnuma dolan tıraş köpüğü kokusuyla ona doğru yaklaşırken buldum kendimi.

Zaten yakınımda olduğu için hemencecik dibine girebilmiştim. Kucağımdaki çerez tabağını yan tarafıma aldım. Başımı dikkatlici omzuna koydum. Pozisyon bulmak için yarım saat uğraşmaktansa böylesi daha iyiydi. Kolunu sırtıma yerleştirdi.

"Bilmem, benim hoşuma gitti." dedi, şarkı hala devam ederken. Ekranın karanlığı yerini "three years later" yazısına bırakmış, ardından ise sahil kenarında koşan başrol kadın belirmişti. Film boyunca bütün vücudunu ezberlemiştik. Sağ göğsündeki küçük bene kadar hemde. Şimdi giyinik görünce içten içe kınadım.

"Kesin çocuğu olmuştur." Tahminine karşın yanaklarımı şişirdim ve başımı olumsuz anlamda salladım.

"Sanmıyorum."

"Neden ki? Oldukça etkileyici bir senaryo olurdu."

"Bu senaristin önceki dört filmini de izledik. Adam klasik şeyler yazmıyor, orijinal takılıyor."

"Şu an sahile ufo indiremeyeceğine göre," saçlarıma çarpan nefesiyle kafamı kaldırdım. "Hergün sevişen iki karşı cinsin hikayesini bir çocukla pekiştirecektir." Gözlerime kendinden emin bir ifadeyle baktığı sırada duyduğum "mother!" sesiyle ekrana dehşetle döndüm.

"Önceden izlemiştin!" dedim, öfkeyle.

"Hayır."

Tahmini iki yaşındaki küçük yaratık güzeller güzeli annesine koştu. Evin kapısında hemen sarıldılar. "Micheal buna oldukça sinirlenecek." Ateş'in yeni bir tahminiyle silkelendim.

"Neden izlediğini söylemedin?" elimi yanağına sarıp hayal kırıklığıyla koyu kahvelerine sarıldım. Amacım itiraf ettirmekti. "Başka film seçebilirdik." Elini omzuma koyup okşamaya başladı tenimi.

Yine askılı giyinmiştim. Kombinimin sabahkinden tek farkı altımda eşofman olmamasıydı. Bir tek iç çamaşırım vardı. Onun da sebebi eylül ayında olmamızdı. Sıcaklar tam manasıyla gitmemişti.

Gerçi kışında evde böyle dolaşıyordum.

"Gerçekten izlemedim." Benim taktiğimle beni etkisi altına alacak olduğunda elimle tek kaşığımı havaya kaldırıp ona daha ciddi bakmaya devam ettim. Dudakları iki yana kıvrıldı. Güleceğini anladığımda elimle dudaklarının üstünü kapadım. "Son kez soracağım ve sen de bana dürüst olacaksın, tamam mı?"

Dudakları elimin altında kıpırdandı. Konuşmasına izin vermedim. Tekrar "Tamam mı?" diye sordum, gözlerimi kocaman açarak.

Omzumdaki elini belime kaydırdı ve beni aniden kendine çekti. Dudakları elimi tekrar kıdıklamaya başlasa da planımı sabote etmesine izin vermedim. "Tamam mı?" dedim, ona üstten üstten bakarken.

Başını sallasa yeterdi bana. Sallamadı.

Öteki elini de karnımın üstüne koydu, karnımda parmaklarını gezdirmeye başladı. Gıdıklanıyordum.

"Yapma."

"ıhıhıh"

"Yapma, bu daha komik."

"hı?"

"Ya Ateş-" kahkaha ata ata elimi geri çektiğimde gıdıklamaya devam etti. Diziyle koltuktan destek alıp beni altına alarak hemde.

"Ya yapma!"

Yanaklarım yırtılırcasına gerilirken yüksek sesli gülüşlerim filmin sesini bastırdı. Parmaklarını en hassas yerlerimde gezdirdiği için kafamı geriye doğru attım. Ellerimi ellerinin üstüne sardım. Gülmekten çenem ağrıyordu.

"Ölücem-" İki kelimeyi yan yana getiremekte zorlandığımda kafamı kaldırdım. Bu hareketimle daha da hızlandı, daha çok kahkaha attım. Kafamı sertçe koltuğa yaslacakken belimden tutup aşağıya doğru çekti.

Kafam yumuşak koltuk minderleriyle buluşunca kaşlarımı çatıp ona baktım. Gıdıklamayı bırakmıştı. Derin derin soluklar alıp vermeye başladım. O da yere uzanıp küçük bir yastık aldı eline.

"Kafan uçuyordu az kalsın." dedi, yastığı kafamın altına yerleştirirken. Arkama baktım zorlukla. Koltuğun koluyla göz göze geldiğimde yutkunarak önüme döndüm.

"Ölürsem cenazemi bu izbe yerde bırakmazsın, değil mi Ateş?" söylediklerimden hoşlanmamış olacak ki yüzünü buruşturdu. Bedenimin yan tarafında kalan kumandayı aldı ve televizyonun sesini kıstı. Kumandayı yere atıp kucağıma bıraktı kendini.

"Yakın gelecekte ölme mümkünse."

"Ne kadar yakın bir gelecekte?"

"80.yaş günümü seninle kutlayamayacaksam boşuna dünyaya gelmiş sayarım kendimi, Lil." 80.yaş günü mü?

Her konuştuğunda yanağı çıplak tenime değdiği için kıkırdadım. Karın bölgeme kesinlikle temas etmemeliydi. "80'e kadar çürürüz."

Gıdıklandığımı anladığı için azıcık daha aşağıya gitti. Kafasını hiç rahat edemeyeceğine emin olduğum bir yere koydu. Kasıklarımın üstüne. Bunu umursamadım. Nefesinin, karnıma çarpmasından daha iyidir bacaklarıma çarpması.

"Çürümeyiz."

"Yine de çok."

"Değil."

"Ne yapacağız yaşayıp torunlarımızı mı baş göz edeceğiz? Hayat planın bu mu gerçekten?" Küçümser gibi bir ona bir tavana baktım. Kesinlikle ölmek daha heyecan vericiydi.

"Evlenip çocuk yapmayacağım, Lila."

"Senin hayatın daha sıkıcı olacak yani?"

Biraz doğruldu. Nefesi seke seke karnıma çarptı. İstemeden gülerken buldum kendimi. Elleriyle iki küçük destek aldı koltuktan ve yüzünü yüzüme hizaladı. Bir bacağı çoktan bacaklarımın arasına girmişti bile.

"Evlenip çocuk yapmayı ne zamandan beri eğlenceli bir aktivite olarak görüyorsun?" Nefesini yüzüme gerçekler gibi çarptığında elimi kaldırıp alnındaki saçlara attım. Yüzümdeki gülümseme silinmişti.

"80'e kadar yaşamak istemiyorum, Ateş."

"Ben yaşamanı istiyorum ama?" Yüzümün her köşesine sanki bu benim elimdeymiş gibi bakıp bakıp durdu. Net tavrını sevsem de bu konuya ne o ne ben karar verebilirdik. O yüzden sustum.

Ben susunca kendini yavaşça üzerime bıraktı. Yüzünü boynuma gömerken elimle saçlarını okşamaya devam ettim. Burnunu boynuma sürttü bir kez. Sonra derin bir nefes aldı.

Lisedeyken her haftasonu sahilde bisiklet yarışı yapardık. Bir keresinde dengemi kaybedip bisikletle birlikte denizi boylamıştım. Beni çıkarmıştı ama bisikletimi çıkarmamıştı denizden. Hatırlıyorum da ilk yardım bilmediği için etrafımızdan geçen kalabalıktan bağıra çağıra yardım istemişti. Yüzme bildiğimi unutarak üstelik. Başta numaradan bayılma taklidi yapsam da sonra çok endişelendiği için gözlerimi açmıştım. Ha işte ilk o zaman böyle gizlinden kokumu içine çekmişti.

"Şapşal." dedim, kafasını boynuma biraz bastırırken. Bunu bekliyormuş gibi elini belime sardı. Artık rahat nefes alabilmek için soluklarım sert taklidi yapabilirdi.

best friend | tex ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin