Kapalı gözlerimin arkasından bile uçurumun dibindeki denizi görüyor gibiydim. Saçlarımın arasından geçip giden rüzgâr bana kendimi özgür hissettiriyordu. En son ne zaman bu kadar özgür hissettiğimi düşündüm, ne zaman duygularımı tam anlamıyla yaşamıştım. Ya da ne zaman gerçekten hissettiklerimi düşünmeye zaman ayırmıştım. Her zaman içine kapanık ve duygularını kendine bile itiraf edemeyen biri olmuşumdur. Babam ölmeden önce sık sık oturup konuşurduk. Beni dinler ve hislerimi anlamamda yardımcı olurdu. Onu kaybettiğim günden beridir yine belirsizlik girdabına girmiş gibiydim. Ne hissettiğimi veya ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Sadece nefes alıyordum, her gün uyandığımdan tekrar uyuyana kadar donmuş düşünce ve hislerimle dolanıyordum. Bu yüzden insanlar duygusuz soğuk biri olduğumu düşünüyordu. Bomboş hissediyordum ve bundan ciddi anlamda çok yoruldum. Huzur bulmak istiyordum sadece ve tek çıkış yolum buymuş gibiydi. Ailemi arkamda böyle bıraktığım için özür dilemem gerekir ama onlarda beni hiçbir zaman anlamaya çalışmadılar. Her zaman dayanabilecekleri bir omuz olarak görmüşlerdi beni ama benim konuşmaya en ihtiyacım olduğu anda her zaman ortadan kaybolmuşlardı. İçimde büyüyen bu boşluğun sorumluları birazda onlar değil miydi? Artık bir önemi kalmadı.
Denizin hırçın mavi dalgalarıyla buluşacağım o an bir türlü gelmiyordu. Acaba hâlâ uçurumun kenarında mı oturuyordum ya da olacaklar çoktan oldu ve ölmek böyle bir şey miydi? Yavaşça gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm şey yıldızlı gökyüzü oldu. Demek ki daha ölmemiştim. Peki, neden hâlâ düşmemiştim. Yavaşça başımı yana çevirdim ve o an hava da asılı kaldığımı fark ettim. İçimi kaplayan bir korkuyla çığlık atıp çırpınmaya başladım. Neden havada asılıydım, deliriyor muydum yoksa çok gerçek görünen başka bir rüya mıydı bu? Belki de içinde yaşayan insanlar gibi burasının da garip güçleri vardır. Bitmeyen düşüncelerime Coraline'ın sesi son verdi.
"Görünen o ki yüzleşmek yerine kaçmayı seçen korkaklardansın."
Şaşkın bakışlarım ona zevk vermiş gibi sırıtışı yüzüne daha çok yayıldı. Birden beni havada asılı tutan güç beni tekrar yukarı çekip uçurumdan uzak ve güvenli bir mesafeye bıraktığında bunu yapanın Coraline olduğunu ancak fark edebildim. Yüzünden gülümsemesini silip bu kez küçümseyen bakışlarını üzerime dikip yanıma oturdu. Uzun süre hiç birimiz konuşmadık. Sessizlik benim için sorun olmazdı ama içimi kemiren sorular vardı. Neden beni kurtardığı veya beni nasıl bulduğu ile ilgili.
"Beni burada nasıl buldun?"
"Sadece iğrenç bir tesadüf diyelim."
Cevap vermesini beklemezdim genelde beni duymazlıktan gelirdi. Yine de cevabı beni tatmin etmemişti. Ne demesini beklemiştim ki yokluğumu fark edip endişelenip peşimden geldiğini mi?
Galiba evet. Birilerinin beni önemseyip benim için endişelenmiş olmasını bilmek istiyordum. Kaç saattir ortada yoktum acaba hiç birilerinin aklına gelmiş miydim? Acaba nerede olduğumu ya da başıma bir şeyler gelmiş olabileceğini düşünen olmuş muydu? Coraline'a sormak istedim ama bu beni gözünde daha da acınası bir duruma sokardı. Orada sessizce durup sorularıma kendi cevaplarımı vermeye devam ettim. Uzun süren başka bir sessizliğin sonunda soru soran o oldu.
"Buradan atladığında bu kâbus diye düşündüğün yaşadığın şeylerden kurtulacağını mı sandın?"
Yüzüme yayılan acı bir gülümsemeyle başım mı gökyüzüne çevirdiğim başımla cevap verdim.
"Bunun uyanamayacağım bir kâbus olduğunun farkındayım. Ve hayır amacım kurtulmakta değil. Ben sadece kendimden yoruldum ve bunun nasıl bir şey olduğunu bildiğinden şüpheliyim. Her gün uyanmaktan nefes almaktan hatta kendin olarak yaşamaktan bile yorulmanın nasıl bir şey olduğunu bildiğinden şüpheliyim." Yaşlarla dolu bakışlarımı ona çevirdim. "ne kadar zor veya kötü bir şey yaşarsan yaşa ayakta durup herkesi teselli etmeye çalışmanın ve ne kadar yorulursan yorul sıranın hiç sana gelmemesi nasıl bir şey biliyor musun? Güçlü kalmak için her seferinde kendimden ne kadarını feda ettiğimi bilebilir misin? Tüm bunlara rağmen her zaman unutulan kişi olmanın ne demek olduğunu peki."
Coraline kaşlarını çattı. "İkizin yaşananlar için senden özür dilemek için türlü yollar arıyor."
Sözünü kestim. "Hayır, o sadece yalan söylerken yakalanmasının getirdiği vicdan azabından kurtulmaya çalışıyor. Beni ya da ne hissettiğimi düşündüğü falan yok. Hayatım üzerine bahse girerim ki saatlerdir ortalıkta olmadığımı fark etmemiştir bile."
Ağladığımı saklamaya çalışmadım bu ihtiyacım olan şeydi. Duygularımı yaşamaya ihtiyacım vardı, bastırmaya değil. Ve Coraline bunu umursamayacak tek kişiydi sonrasında dalga geçebilirdi. Umurumda değildi. Gözyaşlarım bitene ve sessiz iç çekişlerim gecenin karanlığına karışana kadar ağladım. Yine alaycı bakışlar görmeyi bekledim ama anlayışlı bakışlar gördüm orada.
"Ailen saydığın insanların seni önemsememesinin ne demek olduğunu bilirim. Ya da ölsen de kimsenin haberinin olmayacağını olsa da önemsemeyeceklerinin ne demek olduğunu da." gözlerine bakınca gerçekten beni anladığını fark ettim.
Sonra daha fazla bir şey söylemeden yanımdan ayrıldı. Ben de uçuruma dalmış şekilde biraz daha oturdum. Beni anlayan kişinin bana nefretle bakan kişi olması beni şaşırtmıştı. Bir an yanımda Michael'ın olmasını ve bana sarılmasını istedim. Ama düşündüğüm gibi hızlıca kaybolan bir düşünceydi. Kendime şaşırmam daha uzun sürmüştü hatta. Yine de saçma olmadığını fark ettim. Ne zaman kendimi kötü hissetsem duygularımdan dolayı köşeye sıkışsam yanımda o vardı. Bir şekilde mutsuz olduğumu hissediyor gibiydi. Çimlere uzandım ve yıldızları seyretmeye başladım. Gözlerimi kapattım ve mutlu olduğum zamanları düşünmeye zorladım kendimi. Gözümün önüne gelen Michael'ın bana gülümsediği tek ve yegâne zaman geldi. Silkelenip gözlerimi açmak istedim ama gülüşü içimi ısıtmıştı. Biraz daha bu manzarayı izlemek istedim. Sonra Michael'ın hayali konuşmaya başladı.
"Bu kadar komik olan ne?"
Kimsenin etrafta olmamasını fırsat bilip hayalime sesli bir şekilde cevap verdim. "Gülümseyen halin bana iyi hissettiriyor o kadar." Sonra tekrar bir sessizlik.
Gözlerimi istemeyerek de olsa açtım. Gece bana düşüncelerime erişmem için sessizlik sağlamıştı. Yavaşça yana döndüm ve yanıma uzanmış sessizliğime ortak olan Michael ile karşılaştım. Şaşkınlıkla açılan gözlerimle dilim tutuldu. Onun olduğu şeyden korktuğumdan daha çok söylediğim şeyleri duymasına utanmıştım. Gözlerimi sıkıca kapatıp sırtımı ona döndüm ardından kaybolma ümidiyle kapalı gözlerimi bir de ellerimle kapattım. Omzumun dürtülmesiyle istemeyerek de olsa tekrar Michael'a döndüm. Gözlerine ve yüzüne bakamıyordum ama çok yakınımda olduğu içinde görüş açıma sadece çenesi giriyordu. Hiçbir şey söylemedi.
Hava iyice serinlemeye başladığında tereddüt ederekelini omzuma koydu ben karşı çıkmayınca da belime indirdi. Dışardaki havayarağmen kollarının arası sıcacıktı. Sıcaklığına kendimi bırakıp uykununkollarına kendimi bıraktım. Yarı uykulu yarı uyanık fısıltısını duydum."Gerçekten gülümsediğini tekrar görmek isterdim. Gülümsemeni görmek banahuzur veriyor." Göğsüne iyice sokuldum ve "Beni yalnız bırakma olurmu?" dedim. O da kollarını belime iyice sarıp beni onayladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uçurum
FantasyYaşananlar bir sis bulutu gibi çökmüştü kızın omuzlarına. Nefes almasını güçleştiriyordu. Karşısında ona bakan adamın gözlerindeki çaresizliği gördükçe daha da nefes alamaz oluyordu. Sanki tüm evren onların bir arada olmalarına karşıydı. Ne kadar de...