Beklenmedik Olaylar

18 4 2
                                    

~MİCHAEL~

Birbirinin aynı olan günler gibi başlamıştı bugün de. Öğleden sonra Sam yanıma gelip yarın şehire gideceklerini ve benimde onlarla gelmem gerektiğini söyledi. Yanlarına yerleştiğimden beridir şehire gitmemiştim bu yüzden biraz şaşırdım. Ama bana birkaç yıl önce cenazesine katıldığımız aile ile ilgili olduğunu söylediğinde şaşkınlığım daha da arttı.

O aile Sam ve buradaki çoğu kişi için çok önemliydi. Burada yaşayan çoğu kişinin hayatını kurtarmışlardı. Çok güçlü olduklarını düşünmüştüm ta ki ailenin babası Mark öldürülene kadar. Söylenenler arkadaşlarıyla gittiği bir av gezisinde bir av ile avcılar arasında kaldığı ve vurulduğuydu. Ama hepimiz onun basit bir kazada ölmediğini biliyorduk. Burada yaşayanlar onlara karşı kendisini borçlu hissettiği için hepimiz cenazesine katılmıştık. Benim için bir şey ifade etmiyorlardı ama gene de merak ettiğim için katılmıştım.

Orada Bayan Catherine ve çocuklarıyla karşılaşmıştım. Ailede hiç kimse birbirine benzemiyordu. Biri kumral biri kızıl ikizler ve sarışın bir kardeşleri vardı. Birbirlerine tek benzeyen özellikleri yeşil gözleriydi, kızıl olan dışında.

Kimseyle konuşacak bir şeyim olmadığından ve de aileyi tanımadığımdan bir köşede durup insanların tepkilerini izliyordum. Gelen herkes ailelerinden birini kaybetmiş gibi üzülüyorlardı. İlk kez tanımadığım birini gerçekten merak etmiştim. Ailesi de bu beklenmedik olay karşısında yıkılmıştı. Bayan Catherine eşinin hırkasına sarılıp durmadan ağlıyordu. 5-6 yaşlarındaki sarışın kız Elizabeth'in peşinden ayrılmıyordu. Kumral oğlanda odasına kapanmış kimseyle konuşmuyordu. Kızıl saçlı kızda etrafta dolaşıp misafirlerle ilgileniyordu. İlk günlerde bana çok garip gelmişti ve belki de üzülmemiştir demiştim.

Ama öyle olmadığını Sam, Elizabeth ve benden başka kimsenin kalmadığı bir gün öğrendim. Yemekten sonra herkes odasına çekilmişti. Evdeki kasvetli hava iyice canımı sıktığından evin bahçesine çıkmıştım. Bir süre kaldıktan sonra tam içeri geçecekken evin uzak bir köşesinde yerde oturmuş biri olduğunu fark ettim. Temkinli adımlarla yanına yaklaştığımda Kızıl kız olduğunu fark ettim.

Yanına gidip burada ne yaptığını soracakken ağladığını gördüm. Bu yüzden yavaşça yanına oturdum. Elimi omzuna koyarken "İstediğin kadar ağla, acını anlıyorum. Aileni kaybetmenin ne demek olduğunu biliyorum çünkü." Dedim.

Beni itmesini, kızmasını ya da en azında gözündeki yaşları silip gitmesini bekledim. O sadece başını omzuma yaslayıp ağlaması durana kadar bir şey demedi. Bende yanında bekledim, hiç konuşmadık. Ağlaması durduğunda "Teşekkür ederim. Herkes gibi boş vaatler vermek yerine beni anladığını söylediğin için." Dedi. Ardından kalkıp eve girdi. İlk kez o zaman gözyaşlarıyla ıslanmış gözlerine dikkatli ve yakından bakmıştım. Benzeri olmayan birer değerli taş gibi parlıyorlardı. Ertesi gün cenaze işleri bittiğinde ormana geri dönmüştük. Aradan geçen onca yıla rağmen gözleri hâlâ aklımdan çıkmıyordu.

Sam bana onların yanına gitmemiz gerektiğini ve benimde gelmemi istediğini söylediğinde kendime bunun içinde boğulduğum bu monotonluktan beni çıkarak bir şey olduğu için kabul ettiğimi söyledim ama içten içe öyle olmadığını biliyordum.

Ertesi sabah yola çıktık. Yaşadıkları şehir bizim bulunduğumuz yere çok uzak değildi. Bu yüzden öğlene doğru oraya ulaşmıştık. Beyaz, tek katlı ama geniş bir evdi ufakta bir bahçesi vardı. Yıllar önce geldiğimiz eve benziyordu sadece bahçesi daha küçüktü. Bir an o güzel evi bırakıp neden buraya taşındıklarını düşündüm. Sonra normal insanlar olmadıkları için son yaşananlardan dolayı zorunda kaldıklarını hatırladım. Sam evin kapısını çalmak istediğinde kapı sonuna kadar açıldı. Sam ve Elizabeth telaşla içeri girdi ve Bayan Catherine'i aramaya başladılar. Elizabeth bana dönüp çocukların hâlâ okulda olduğunu gidip onların güvende olup olmadığını kontrol etmemi söyledi. Okul eve çok yakındı, zaman kaybetmeden ve kaybolma endişem olmadan yola çıktım.

UçurumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin