~CORALİNE~
Michael aceleyle hepimizi toparladığında şaşırmıştım. Daha önce hiç acil toplandığımız olmamıştı. Gerçi o Kızıl vampir geldiğinden beridir kamptaki her şey değişmişti. Merakla bu işin altından ne çıkacağını bekliyordum. Michael hepimize rahat giyinip gelmemizi söylemişti ama güzel görünmek varken neden rahat giyinecektim. Kırmızı dar bir tişört ve dar bir kot giyinmiştim. Brad ve Theo kıyafetlerimi görünce benle dalga geçse de takmadım önemli olan Michael'ın dikkatini çekebilmekti. Michael yanında şu kumral yeni çocuğu da getirmişti. Sürekli adını unutuyordum. Alışılmadık bir adı vardı, adını bilmem kaçıncı kez sorduğum için bıkkın bir sesle "Hatırlamak için bu kadar çok çaba göstermen gerekiyorsa Hera deyip geçebilirsin. Tabi bunu da unutmazsan." Dedi. Gerçekten fazlasıyla gıcık bir çocuktu. Michael bize toplanma nedenimizi açıkladığında yine konumuzun Kızıl vampir olması canımı iyice sıkmıştı, onları kendi halinde bırakıp gitmeyi düşünsem de gıcık çocuğunda arkadaşı olduğunu duyunca bu seferlik göz ardı ettim ve kalmaya karar verdim.
Kızıl vampir elinde bir çanta ve salaş eşofmanlarıyla gelmişti. Moda anlayışı sıfırdı resmen. İki araba olarak gitmeye karar verdik. Ben tabi ki Michael ile gidecektim, erkeklerden birisini daha yanıma almayı düşünüyordum ki yolu bilen tek kişinin Kızıl vampir olduğu ortaya çıktı. Michael her zaman bize öncülük eden kişi olduğundan maalesef ki Kızıl vampir bizimle geldi. Tarif ettiği yer kimsenin geçmeyi tercih etmediği ve yıkılmaya başlamış bir kulübeyle sonlanan bir yoldu. Kulübenin gizli yerleri olduğunu söyledi. Etraf çok sessizdi bu yüzden Michael Brad'i yanına alıp evi kontrol edeceğini söyledi bize de her ihtimale karşı evin dışında beklememizi söyledi. İçerden bir kızın çığlığı duyulana kadar hepimiz sakince dışarda bekledik. Kızıl koşarak eve girdi, kalanımızda sabırla dışarıda bekledik. Bir süre sonra yanlarında sarışın bir kızla çıktılar. Michael yerimiz bulunmadan geri dönmemiz gerektiğini söyleyince aceleyle arabalara yöneldik. Yine de geç kalmıştık. Biz arabalara yetişemeden bir araç ani bir fren yapıp önümüzde durdu.
Buradan gitmeliydik hemen. Ama Michael bunun sadece onlara kampın yerini göstereceğini ve felakete yol açacağını söyledi. Haklıydı. Hera ile aralarında bir konuşma geçti. Ardından Michael ona araba anahtarlarını verdi. O da kardeşinin yanına gitti.
"Evângeline, Andrea'yı al ve kampa dön. Yaptığımız sürüş pratiklerini hatırla. Biz onları oyalarız."
"Saçmalama nasıl oyalayacaksınız. Hep birlikte kampa dönmemiz lazım hemen."
Hera kardeşini zorla arabaya bindirdi ve bu sefer sert bir tonla git dedi. Kızıl itaat edip arabayı çalıştırdı. Kızıl Hera'nın sözünü dinleyip uzaklaşmıştı. Her ne kadar Hera aksini iddia etse de ikizi korkağın önde gideniydi. O pislikler sonunda önümüze dikildiğinde hepsiyle birden baş edebilir miyiz diye düşünmeye başladım. Sayıca bizden çok fazla değillerdi ama her zaman bizi alt etmenin bir yolunu bulabilecek kadar kurnazlardı. Bu sefer aralarına o da katılmıştı.
Sinsiliğini çok yakından tanıdığım, bir zamanlar en yakınım ama artık düşmanım olan Jack. Önümdeki 4 kişiyi şöyle bir süzdüm. Sayıca üstünlük lafımı geri alıyorum en güçlü adamlarını getirmişti yanında. Bizim iki katımız bir güce sahip sayılırdı. Jack sırıtarak hepimize baktı.
"Ah buraya o sarışın aptalı yakalamaya gelmiştim ama görünen o ki daha büyük bir ödülle bugün eve döneceğim."
Bir adım geri çekilip adamlarına işaret verdi.Adamları öne adım attılar. Biri elindeki bıçağı bana doğrulttu bir diğeri elindekisilahı Michael'a doğrulttu. Bende bir adım geriye çekildim. Michael hamlesiiçin doğru zamanı beklerken bir vızıltı duydum. Aynı anda bir şey beni sıyırıpgeçti. O an elinde silah tutan adam yere yığıldı. Hepimiz şaşkınlıkla adama veboğazına saplanmış oka bakakaldık. Arkamı dönüp okun nereden geldiğini anlamayaçalıştım. O sırada ikinci bir ok daha beni sıyırdı. Korkuyla geriyesıçradığımda ayağım bir şeye takıldı. Dikkatim dağılmışken bana yaklaşmışbıçaklı adamdı. O da diğeri gibi okla bu sefer iki gözünün ortasındanvurulmuştu. Son kez geriye dönüp baktım. O zaman arkamızdaki ağaçlardan birinindalındaki Kızıl'ı ve elinde tuttuğu yayı gördüm. Gözlerindeki kararlılıklayayına yeni bir ok yerleştirdi ve nişan aldı. Brad'in seslenişiyle önüme döndüm.
~EVÂNGELİNE ~
Kavgayı uzatmak istemediğim için Herakles'in dediğini yaptım ve arabayı çalıştırıp oradan uzaklaştım. Araba onların göz hizasından çıkınca arabayı durdurdum. Andrea ne yapmaya çalıştığımı anlamıştı. Bana gülümseyerek baktı. "Git. Ben kendi başımın çaresine bakabilirim." Ona sarılıp gelirken yanımda getirdiğim yay takımımı aldım. Arabanın anahtarını Andrea'ya bırakıp arabadan indim. Ağaçların arkasında kalıp görünmemeye dikkat ederken bir yandan da parmaklarımı koruyan eldiveni giyiyordum. Herkesi net görebileceğim bir nokta buldum ama atış için çok iyi sayılmazdı bu yüzden dallarının beni taşıyabileceğini düşündüğüm bir ağaca tırmandım.
Yayımı gerip okumu sürdüm. Nişan almak için dikkat kesildiğimde Jack'in de orada olduğunu gördüm. İçimden ona nişan almak geldi ama bu bir şeyi değiştirir mi bilmiyordum. Bu yüzden önümde başlamayı bekleyen savaşa odaklandım. Elinde silah olan adamı görünce ilk hedefimi belirlemiş oldum. Ellerim titriyordu. Derin bir nefes aldım ve yaşadığım onca kötü şeyi düşündüm. İçimden devamlı onların insan değil birer hayvan olduklarını tekrarladım. Bunlar babamla gittiğimiz avlarda avladığımız hayvanlardan bile daha vahşilerdi.
Nişan aldım ve ilk oku serbest bıraktım. Yere düşen adama ikinci kez bakmadım. Çünkü bakarsam pişman olacağımı biliyordum. Bu yüzden ikinci oku aldım ve yaya sürdüm. Bu sefer elindeki bıçakla Coraline'ın üzerine yürüyen adamı nişan aldım. Ve yine yere düşen adama bakmadım. Geriye tek bir kişi kalmışken gözlerimiz Coraline ile birleşti. Şaşkınlıkla bana bakıyordu. Bende kendimden böyle bir şey beklemiyordum. Ama durmak için artık çok geçti veya pişman olmak için. Tam üçüncü oku nişan almışken Jack'in sesi duyuldu.
"Evângeline. Sen olduğunu biliyorum. Bakıyorum artık insanlara zarar vermek konusunda bir sıkıntı yaşamıyorsun."
Cevap vermek istedim ama bu sadece yerimi belli ederdi ve sustum. Ama benim yerime cevap veren oldu.
"Sen kendine insan mı diyorsun. Bu gerçekten çok gülünç. Söylesene senin elinde kaç kişi can verdi?"
Theo'ya karşı sempati beslemeye başlamıştım bu cevapla. Jack'e döndüğümde rahatsız edici bir gülüşle cebinden bir şey çıkardığını gördüm. Yayımı biraz indirip neler olduğunu anlamaya çalıştım. Ama o sadece elindeki keseyi bize doğru uzattı.
"Bilmem hatırlamıyorum. Ama bakalım burada bugün kaçınız birbirini parçalayacak. Gerçekten heyecanlı bir gösteri olacak."
Herkes tedirgince birbirine baktı. Neler döndüğünü anlamaya çalışıyorduk. Jack keseyi açıp özellikle Michael ve Brad'e gelecek şekilde içindeki tozu savurdu. Tozun değmesiyle herkes acı içinde kıvranmaya başladı. Jack adamını da alıp kaçmaya çalışırken okumu hızlıca nişan alıp serbest bıraktım. Ne yazık ki ıskalamıştım. Jack'i değil yanındaki adamı öldürebilmiştim. Jack ise arabasına atlayıp oradan uzaklaştı. Aşağıdakilere yardım edebilmek için ağaçtan nasıl ineceğime bakarken Coraline bağırdı.
"Ne yaparsan yap sakın o ağaçtan inme Kızıl vampir duydun mu beni? Sakın!" olduğum yerde donakaldım. Neden diye düşünmeye fırsat bulamadan yalnızca filmlerde görebileceğim o sahneyle karşılaştım.
Yerde iki büklüm uzanmış dört adam birden acı içinde çığlık atmaya başladı. Bacakları ve kolları garip açılarla bükülmeye başladı ardından sanki dört ayak üzerindeki bir hayvan gibi ellerini ve bacaklarını koymaya başladılar. Yaşananların şokuyla Coraline'a baktım. O da şok içindeydi nereye kaçacağını bilmiyordu. Üstelik Jack'in tozu yüzünden o da acılar içindeydi. Korktuğum için başımı gökyüzüne çevirmiştim. Sonra korkunç bir bağırma duydum. Bağırmanın kimden geldiğini düşünürken başka bir bağırış ardından bağırışlar kükreme benzeri ses en sonunda ise ulumaya dönüştü. Bu bir rüya olmalıydı. Lütfen bir rüya olsun. Aşağıya baktığımda, hepsi farklı renkler ve boyutlarda dört kurdun Coraline'ın etrafını çevrelediğini gördüm. İçlerinden en küçük olan Coraline'a doğru atıldığında bir şeye çarpıp geri döndü. Dikkatle bakınca Coraline'ın etrafını saran şeffaf baloncuk benzeri bir şey vardı. Kurtlar ona saldırmaya çalıştıkça duvara çarpıp geri dönüyorlardı. En sonunda pes ettiler ve etrafa dağıldılar. İçlerinden biri benim olduğum ağaca gelip kokladı. Ardından yukarı baktı. Göz göze geldiğimizde bir sürü beni süzdü ardından ormanın içlerinde gözden kayboldu. Artık aklımda dönen tek bir şey vardı.
BU LANET OLASICA YERDE NELER DÖNÜYOR?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uçurum
FantasiaYaşananlar bir sis bulutu gibi çökmüştü kızın omuzlarına. Nefes almasını güçleştiriyordu. Karşısında ona bakan adamın gözlerindeki çaresizliği gördükçe daha da nefes alamaz oluyordu. Sanki tüm evren onların bir arada olmalarına karşıydı. Ne kadar de...