(Bölümü baştan sona sabitlenen şarkıyla okuyun lütfen)
~MİCHAEL~
Kızıl kollarımın arasında hareketsiz yatıyordu. Ne yapacağımı bilemez halde ona bakarken birden omzumda hissettiğim elle gerçek dünyaya döndüm. Kurt dişlerimi çıkarıp hırlayarak döndüğümde kanlı yırtık tişörtüyle Brad'i gördüm. Kolumdan tutup beni kaldırmaya çalışırken bağırdı.
"Aptal gibi orada dikileceğine onu al ve doktorlara götür çabuk, ben bu isyankarların icabına bakarım."
Silkelenerek dediğini yaptım. Kucağımda Kızıl ile doktorların evine koştum, önemli bir şey olmaması için dua ediyordum. Kucağımda kızıl varken dönüşmemem lazımdı bu yüzden öfkemi kontrol altında tutmaya çalıştım. Doktorların kapısına geldiğimde kapıyı tekmeleyerek açtım, sanırım yerinden oynamıştı. Şaşkınlıkla bana bakan doktorların ve tedavi için orada bekleyen birkaç kişinin önünden geçip kızılı boş yataklardan birine bırakıp kısaca durumu açıkladım. Ardından kamptan olabildiğince uzaklaşmaya çalıştım.
Dönüşmek üzereydim ve kendimi geriye çekmek canımı fena halde acıtmaya başladı. Orman sınırlarına geldiğimde kendimi sıkmayı bıraktım.
~Gece saatleri – Ormanın derinlikleri~
Gözlerimi açtığımda etrafımdaki karanlığı anlamaya çalıştım. Nerede olduğumu veya ne zamandır kendimde değilim anlayamadım. Yattığım yerden doğrulmaya çalıştım ama başaramadım, vücudumun her yeri ağrıyordu. Kalkmam lazımdı Kızıl'ı yalnız bırakamazdım ama gücüm kalmamıştı. Bir süre daha gücümü toplayabilmek için yere uzandım ve gökyüzünü izledim. Onu yalnız bırakmayacağıma avcılardan koruyacağıma söz vermiştim ama kamptaki insanlardan da korumam gerektiği aklıma gelmemişti. Yaklaşan ayak seslerini duyduğumda hala kendimi toparlamaya çalışıyordum. Dönüşecek gücüm olmasa da hala karşı koyabilirdim. Hassas kulaklarım sayesinde geldikleri yönü kesinleştirip attıkları adımların sesine iyice odaklandım. İki kişilerdi biri zayıf bir oğlan çocuğu veya bir kız, diğeri daha iri yapılı biriydi genç bir adam gibi. Kokularını alabileceğim kadar yaklaştıklarında ise koku alamadım. Gelenlerden biri Brad olmalıydı, yakınlarda kurt formundan çıkmış olmalı ki hala etrafındakilerin kokularını bastırıyordu.
Yavaşça olduğum yere geri uzanıp gözlerimi kapattım. Olduğum açıklığa ayak bastıklarında onları gönderdim.
"Brad beni burada bırak ve Kızıl'ın yanına git. Başımın çaresine bakabilirim ama kamptakilerin onu rahat bırakacağını düşünmüyorum"
"Bunu söyleyenin uzandığı yerden başını kaldıramayan biri olması çok manidar."
Duyduğum sesle hemen doğruldum. Kızıl elinde kalın bir battaniyeyle yanıma yaklaştı ve üzerimi örttü.
"Senin burada ne işin var? Tedavi oluyor olman lazım." Brad'e baktığımda omzunu silkti.
"İkiniz birbirinizden inatçısınız. Seni göreceğim diye tutturdu, doktorlarla bir türlü tutamadık. Tek başına ormanda seni arayacağını söyleyince onunla gitmek daha mantıklı geldi."
Başımı iki yana sallayıp Kızıla döndüm. Ormanı kolaçan eden yorgun ama kararlı gözlerini bana döndürdü. "Saatlerdir kayıp olduğunu söylediklerinde öylece oturmamı beklemiyordun umarım."
"Kaç saattir ortalarda yokum ki? Ve neredeyiz tam olarak?"
Brad etrafa bakıp cevap verirken bende Kızılın bana uzattığı battaniyeyle kendimi örttüm. O an kurt formundan dönüştüğümde hiç kıyafetimin kalmadığını hatırladım. Şimdi Kızılın neden sadece ormana bakmaya çalıştığını anlamıştım. Yanaklarım kızarırken iyice örtündüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uçurum
FantasyYaşananlar bir sis bulutu gibi çökmüştü kızın omuzlarına. Nefes almasını güçleştiriyordu. Karşısında ona bakan adamın gözlerindeki çaresizliği gördükçe daha da nefes alamaz oluyordu. Sanki tüm evren onların bir arada olmalarına karşıydı. Ne kadar de...